23 Temmuz 2013 Salı

Nallıhan’da engelliler okulu için ilk adım atıldı

Ankara'nın Nallıhan ilçesinde açılması planlanan engelliler okulu için Kaymakam İsmail Altan Demirayak başkanlığında çalışmalar devam ediyor.

Ankara'nın Nallıhan ilçesinde açılması planlanan engelliler okulu için Kaymakam İsmail Altan Demirayak başkanlığında çalışmalar devam ediyor.
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Kaymakam İsmail Altan Demirayak başkanlığında yapılan toplantıda, ilçede ihtiyaç duyulan engelliler okulunun hedef kitlesi ve sürdürülebilirliği konuları ele alındı. Ayrıca özel eğitime ihtiyaç duyan çocukların velilerine yönelik bilgilendirme toplantısı ve ev ziyaretlerinin planlamaları da değerlendirildi.
Nallıhan'ın Yazı Mahallesi'nde bulunan Dumlupınar İlköğretim Okulu binasında açılması planlanan engelliler okuluyla özel eğitime ihtiyaç duyan çocukların özür grupları kapsamında daha fazla ve ayrıntılı eğitim almaları amaçlanıyor. İlçenin Çayırhan ve Sarıyar beldeleri ile tüm ilçe geneline hizmet etmesi beklenen merkeze belde ve köylerden gelecek çocuklar için de taşıma düşünülüyor. CİHAN

21 Temmuz 2013 Pazar

Engelli Hakları İzleme ve Değerlendirme Kuruluyla İlgili Başbakanlık Genelgesi Resmi Gazete'de

Engelli Hakları İzleme ve Değerlendirme Kuruluyla ilgili genelge Resmi Gazete'de yayımlandı.

Engelli Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu'yla ilgili Resmi Gazete'de yayımlanan Başbakanlık genelgesinde, Birleşmiş Milletler tarafından 30 Mart 2007'de imzaya açılan ve Türkiye tarafından imzalanan Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesi'nin, diğer insan hakları sözleşmelerinde yer alan medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların tümünü bir araya getirdiği ve engelli kişilerin haklarının teşvik edilmesi, korunması, kullanımının sağlanması için taraf devletlere düşen yükümlülükleri ortaya koyduğu belirtildi. 

Genelgede, 3 Haziran 2011'de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2'nci maddesi ile "Engellilerin ve yaşlıların her türlü engel, ihmal ve dışlanmaya karşı toplumsal hayata ayrımcılığa uğramadan ve etkin biçimde katılmalarını sağlamak üzere ulusal politika ve stratejilerin belirlenmesini koordine etmek, engellilere ve yaşlılara yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini yürütmek, bu alanda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile gönüllü kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak" görevinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na verildiği kaydedilerek, "Bu itibarla engelli haklarının korunması, kullandırılması ve geliştirilmesine ilişkin konularda idari ve yasal düzenlemelere ilişkin çalışmalar yapmak, önerilerde bulunmak, kaydedilen gelişmeler hakkında kamuoyunun aydınlatılması amacıyla yapılacak çalışmaları değerlendirmek, engelli hakları konusunda alınabilecek önlemlere ilişkin tavsiyelerde bulunmak, bu konuya ilişkin strateji belgesi ve eylem planları hazırlatmak ve onaylamak, engelli hakları konusunda kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere Engelli Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu oluşturulmuştur" ifadeleri kullanıldı. 

Genelgeye göre kurulun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı'nın veya gerektiğinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı müsteşarının başkanlığında Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Yükseköğretim Kurulundan üst düzey temsilcilerin ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı ve Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından belirlenecek engellilerle ilgili faaliyet gösteren diğer kurumlardan ve sivil toplum kuruluşlarından yeterli sayıda temsilcinin katılımıyla kurulması uygun görüldü. 

Kurulun çalışma usul ve esasları, yıllık toplantı sayısı ile toplantı zamanları kurul tarafından belirlenecek. Sekretarya hizmetleri, alınan kararların uygulanmasının takibi ve koordinasyonu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecek. Kurul tarafından ihtiyaç duyulması halinde alt kurul, komite, danışma grupları ve geçici ve kalıcı çalışma grupları oluşturulacak. İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek birlikleri ve özel sektör temsilcileri de kurul toplantılarına davet edilebilecek, alt kurul ve komite çalışmalarında yer alabilecek.

Kurul tarafından alınan kararların il ve ilçe düzeyinde uygulanması, sonuçlarının izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla il ve ilçe kurulları kurulmasına kurulca karar verilecek. İl ve ilçe kurullarının kimlerden oluşacağı, görevleri ile çalışma usul ve esasları kurul tarafından belirlenecek, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca ilgili kurumlara duyurulacak.

Kurul çalışmalarının bir bütünlük içinde yürütülmesi, engelli hakları konusunda kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonun sağlanması ve kurul tarafından alınan kararların uygulanması için tüm bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarınca gereken destek ve yardım sağlanacak. 

19 Temmuz 2013 Cuma

Down Sendromu

Down sendromu, çocuğun vücudundaki hücrelerin 46 yerine fazladan bir kromozoma, yani 47 kromozoma sahip olmasıdır. Down Sendromu bir hastalık değil genetik bir farklılıktır.
Sahip olduğumuz hücreler, genlerden oluşmuştur ve taşıdığımız fiziksel özellikler, kişilik gibi ana unsurlar bu genlerde kodlanmıştır. Genlerimiz birbirlerine kromozom denilen çubuklarla bağlıdır. Çoğumuzun her hücresinde, 46 kromozom bulunmaktadır. Kromozomlar da çiftler halinde kümelenmişlerdir, yani hücreler 23 çift kromozoma sahiptirler. Ancak Down Sendromlu olanlarda kromozom sayısı 47'dir.

Down sendromu vücutta yapısal ve fonksiyonel değişiklikler ile karakterize edilir. Vücuttaki küçük ve büyük farklılıkların kombinasyonu yapısal olarak sergilenir.
Down sendromu sık sık zihinsel kavramadaki bozukluklar ve fiziksel gelişimin tipik yüz görünümü gibi farklı olmasıyla ilişkilendirilir. Çoğunlukla hafif veya orta seviyeli öğrenme güçlüğü gibi sorunlar taşır.

Down sendromu gebelik sırasında ya da doğumda tanımlanabilen bir rahatsızlıktır. Down sendromuna her 800 ile 1000 doğumda 1 oranında rastlanır; istatistikler anne yaşının artışıyla bu oranın yükseldiğini göstermiştir, diğer etkenlerin payı küçüktür.

Down sendromunun tipik yüz siması, normal kromozom sayısında sahip olan bazı insanlar da görülebilir. Ancak Down sendromunda buna ek olarak; el ayasında çift yerine tek derin olarak bulunan avuç içi çizgisi, epikantik katlanmanın neden olduğu badem biçimli göz, palebral yarık, düşük kas tonusu, ayak baş parmağıyla ikinci parmak arası daha büyük bir boşluk ve sarkık dil morfolojisi görülebilir. Bu semptomların hepsi görülecek diye bir kural yoktur, bazıları olup bazıları olmayabilir. Down sendromunun sağlığa getirdiği sorunların başında ise konjenital kalp yetmezliği riskleri, gastroözafagal reflü hastalığı, tekrarlayan kulak enfeksiyonları, obstürktüf uyku apnesi ve tiroid bozuklukları riskleri sayılabilir.

Çocukluğun erken dönemlerinde sağlanacak olan aile ve tıp desteği ile erken müdahale sayesinde Down sendromlu insanlar destekle toplumla bütünleşik bir hayat kurabilirler.

Özürlü kimlik kartı sağlık raporu yerine geçer mi?

Özürlü kimlik kartı özürlü sağlık kurulu raporu yerine geçmez. Kimlik kartına sahip her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, mevzuatta münhasıran özürlü kişilere tanınan hak ve hizmetlerden yararlanır. Kimlik kartı alıp almamak özürlü kişinin isteğine bağlıdır.


Özürlü Kimlik Kartı İle Ülkemizde Özürlü Kişilere Sağlanan Hak Ve Hizmetler

Özürlü kişilerin faydalanacakları hak ve indirimler; ilgili kurum, kuruluş veya yerel yönetimler tarafından belirlenmektedir. Bunun yanında bazı kamu ve özel sektör kuruluşlarının, özürlü kimlik kartı, nüfus cüzdanına işlenmiş özürlülük bilgisi ya da özürlülere verilen sağlık kurulu raporunu esas alarak özürlülere sağladığı kolaylıklar bulunmaktadır. Bu indirimler ve/veya oranları zaman zaman ilgili kurumlar tarafından değiştirilebilmektedir.


İNDİRİMLER

1. Belediyelerin Şehir İçi Ulaşımda Özürlü Kişilere Sağladığı Ücretsiz/İndirimli Seyahat Hakkı İle Diğer Bazı İndirim Ve Kolaylıklar Nasıl Uygulanmaktadır?

Bazı belediyeler, belediye meclislerinde alınan kararlar doğrultusunda özürlüleri şehir içi otobüs, vapur, su. vb. hizmetlerinden ücretsiz veya indirimli faydalandırmaktadır. Belediyelerin indirimli veya ücretsiz hizmetlerinden faydalanmak üzere belediyenin ilgili birimine müracaat etmek gerekmektedir.
2. Şehirlerarası Yolcu Otobüslerinde Özürlülere İndirim Nasıl Uygulanmaktadır?

Şehirlerarası yolcu otobüslerinde, Karayolları Taşıma Yönetmeliğinin 57. maddesinin 11. fıkrası gereği; % 40 oranında özürlü olduğunu belgeleyen kişiler için bilet ücreti, geçerli ücret tarifesi üzerinden % 30 indirimli düzenlenmektedir.

3. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Tarafından Özürlülere İndirim Nasıl Uygulanmaktadır?

%40 ve üzeri olan özürlü yolcunun sadece kendisi, özür oranı %50 ve üzeri olan ağır özürlü yolcunun kendisi ve varsa beraberindeki refakatçisi ana hat yolcu trenlerinde %50 indirimli olarak seyahat edeceklerdir. Söz konusu indirimden yararlanmak isteyenlerin "Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında yönetmelik" ‘e uygun olarak alınmış sağlık kurulu raporu, özürlü kimlik kartı veya ( Özürlü nüfus cüzdanında yer alanlar için) nüfus cüzdanını ibraz etmeleri gerekmektedir.

4. Türk Hava Yolları Tarafından Özürlülere İndirim Nasıl Uygulanmaktadır?

Türk Hava Yolları, yüzde 40 ve üzeri oranda özürlü olan yolculara, uygulanabilir ücretler üzerinden tüm iç ve dış hatlarda yüzde 25 indirim sağlamaktadır. İndirimden faydalanmak isteyen % 40 ve üzeri oranda özürlü kişilerin, özürlü kimlik kartı veya sağlık kurulu raporu veya ''Özürlü'' ibaresi bulunan nüfus cüzdanlarını ibraz etmeleri gerekmektedir. Ayrıca, 'refakatçi ile seyahat etmelidir' ibaresi bulunan doktor raporunun ibraz edilmesi halinde, özürlü yolcu ile aynı seferde seyahat edecek bir refakatçisine tüm iç ve dış hatlarda uygulanabilir ücretler üzerinden yüzde 25 oranında indirim sağlanmaktadır.

5. İstanbul Şehir Hatları İşletmesi ve İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesi tarafından özürlülere indirim nasıl uygulanmaktadır?

İstanbul Şehir Hatları İşletmesi tarafından, kimliklerini ibraz etmek suretiyle özürlülere, 60 yaş ve üzeri olan vatandaşlar, gaziler, şehit ve gazilerin dul ve yetimlerine akbilli hatlarda ücretsiz seyahat etme imkanı sağlanmaktadır. Ağır özürlü vatandaşların kartlarında “Refakatçi” ibaresi bulunan kişilerin yanlarındaki refakatçiler de ücretsiz olarak seyahat etmektedir. Biletli hatlarda eğer indirimli tarife var ise, indirimli bilet ile seyahat edebilmektedirler.

İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesi tarafından, bedensel özürlüler, % 40 ve üzeri oranda özürlü olan ve nüfus cüzdanında özürlülük bilgisi yazılmış olan özürlü kişilere; bilgisayardan bilet kesilen dış hatlarda indirimli, İETT'den alacakları ücretsiz seyahat kartları üzerine taktıracakları indirimli akbillerini kullanmak suretiyle akbilli hatlarda indirimli tarifeden yararlanmaktadır. Malul vatandaşlar ile 2022 sayılı kanuna göre maaş alan 65 yaşını doldurmuş, bakıma muhtaç, malul durumdaki kişiler; durumlarını belgelemek kaydıyla dış hatlarda indirimli, İETT'den alacakları ücretsiz seyahat kartları üzerine taktıracakları indirimli akbillerini kullanmak suretiyle akbilli hatlarda indirimli yararlanmaktadır.

6. Müze Ve Ören Yeri Girişlerinde Özürlülere İndirim Nasıl Uygulanmaktadır?

Müze ve ören yerlerine, özürlüler ile bir refakatçisi, gaziler, şehit ve gazilerin eş ve çocukları, 65 yaş ve üstü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kimliklerini ibraz etmek suretiyle ücretsiz biletle girmektedirler.

6. Milli Parklar, Tabiatı Koruma Alanları Ve Tabiat Parklarına Girişinde Özürlülere İndirim Nasıl Uygulanmaktadır?

Özürlüler, harp malulü ve gaziler ile bunların eşleri, çocukları, ve anne babalarından, kimliklerini ibraz etmek suretiyle milli parklar, tabiatı koruma alanları ve tabiat parklarına girişte ücret alınmamaktadır.

7. GSM Şebekelerinde (Cep Telefonlarında) Uygulanan İndirimli Tarife Nasıldır?

GSM operatörleri, özürlü kişilere özel tarifeler uygulanmaktadır.

18 Temmuz 2013 Perşembe

Artroz (Kireçlenme) ve Tedavisi

Artroz ya da osteoartrit sık görülen bir eklem hastalığıdır ve halk arasında kireçlenme olarak adlandırılır. Diz eklemini oluşturan kıkırdak yapıların bozulması, aşınması, incelmesi ile ortaya çıkar. Daha da ileri dönemlerde eklem kıkırdağı tamamen kaybolur. Ayrıca, eklem kıkırdağının altındaki kemik (subchondral bone) dokusunda da değişiklikler sonucu kemikte büyümeler ve eklem kenarında çıkıntılar (osteofitler) gelişir. Sonuçta osteoartrit eklemlerin normal yapısını bozarak, hareketlerde kısıtlanmaya ve ağrıya neden olur.Orta yaş ve daha sonrasındaki hasta gruplarında görülür ve kilolu kimseler daha çok etkilenir. Dizin durumu muayene ve röntgen ile değerlendirildikten sonra, diz kireçlenmesinin tedavisinde öncelikle özel diz egzersizleri, kilo verme, ilaç tedavisi uygulanır. Eklem içine yapılan kıkırdak güçlendirici ilaçlar, özel dizlikler tedavide kullanılmaktadır. Belli dönemlerde fizik tedavi uygulanabilir. Kireçlenme hastalığı görülen yaş gruplarında çoğunlukla dejeneratif menisküs yırtıkları da görülmektedir ve ayrıca artroskopik bir girişim gerektirmez. Ancak nadiren de olsa mekanik bulgu veren menisküs yırtığı ile birlikte olan uygun vakalarda artroskopik girişim kısmen faydalı olabilmektedir. İleri derecedeki diz kireçlenmelerinde total diz protezi ameliyatı uygulanmaktadır. Bu ameliyatla, bozulmuş olan eklem yüzeyleri çıkarılıp yerine metal ve plastik maddelerden yapılmış bir protez konulur. Tedavideki amaç hastanın ağrısız yürümesini sağlamaktır.

İki önemli faktör osteoartrit gelişmesinde önemli rol oynamaktadır:
1. Eklemlerin üzerlerine binen yükü dengeli bir şekilde emip dağıtarak, istenen hareketi rahat yapmasını sağlayan eklem kıkırdağı, kemik, bağlar gibi yapılarda doğumsal ya da sonradan gelişen bozuklukları
2. Vücut kilosunda artışta olduğu gibi eklemlerin üzerindeki yüklerin ya da eklemlerin normal çalışma koşullarının değişmesi.


Osteoartritin Belirtileri:

Hastalar en sık olarak osteoartrit gelişen eklemlerin hareketlerinde kısıtlanma ve ağrıdan yakınırlar. Kemik çıkıntılara bağlı olarak eklem şiş görünebilir. Hareket sırasında eklemde çıtırtılar duyulabilir. Belirtilerin arttığı alevlenme dönemleri olabildiği gibi, uzun süren şikayetsiz dönemler de görülebilir.

Ağrı genellikle hareket sırasında ya da günün ilerleyen saatlerinde görülürken, yakınmalar dinlenmeyle rahatlar. Uzun süren dinlenme sonrası ya da oturur durumdan harekete geçince, hareketlerde kısa süren bir tutukluk olabilir. Bu durum hareket ettikçe dakikalar içerisinde düzelir. Eklem kıkırdağındaki bozukluklar ve aşınma ilerledikçe, istirahat sırasında da ağrı görülebilir ve hareketler günlük yaşam işlevlerini aksatacak düzeyde kısıtlanabilir. Osteoartrit olan ekleme komşu kaslarda zayıflama ve güçsüzlük dikkati çeker. Kaslarda kramplar da görülebilir.


Osteoartrit Risk Faktörleri:

Yaş: Osteoartrit orta-ileri yaşların hastalığıdır. Kırk yaşından önce görülmesi çok nadirdir. Yaş ilerledikçe hastalık görülme sıklığı artar. Örneğin, yetmiş yaşındaki insanların yaklaşık dörtte üçünde kireçlenme bulguları vardır.

Kalıtım: Bazı ailelerde çok daha sık olarak ve daha erken yaşlarda osteoartrit geliştiği bilinmektedir. Özellikle el parmak eklemlerinde şişlere neden olan ve "nodüllü osteoartrit" diye bilinen türünde kalıtımın katkısı çok belirgindir.

Cinsiyet: Diz ve ellerde görülen osteoartrit kadınlarda daha sık görülür. Kalça eklemi osteoartriti ise kadın ve erkeklerde eşit oranda görülmektedir.

Kilo: Fazla kilo ve şişmanlık eklem üzerine binen yükü artırarak özellikle diz osteoartriti gelişme olasılığını yükseltmektedir. Ayrıca, osteoartriti olan kimselerde kilo artışı şikayetlerin ortaya çıkmasına ya da artmasına neden olabilmektedir.

Eklemlerde yapısal bozukluklar: Eklemlerde doğuştan görülen (örneğin kalça çıkığı, kalça eklemi ile yuvası arasındaki uyumsuzluklar) ya da sonradan kaza, travma, hastalık gibi nedenlerle gelişen yapısal bozukluklar, eklemin işleyişini aksatarak osteoartrit gelişme riskini artırmaktadır.

Eklem hastalıkları: Osteoartrit, eşlik eden başka herhangi bir hastalık olmaksızın görülebileceği gibi, eklemlerde görülen özellikle iltihabi nitelikli hastalıkların eklemde yaptığı yapısal bozukluklara bağlı olarak da gelişebilir ("ikincil osteoartrit").

Eklemlerin aşırı kullanılması: Mesleki nedenlerle ya da yaşam tarzına bağlı olarak belirli eklemlerin aşırı kullanılması osteoartrit riskini artırmaktadır.


SIK GÖRÜLDÜĞÜ EKLEMLER:

Osteoartrit en sık diz, kalça, el parmak eklemleri, ayak başparmağı ve omurgada görülür.

Diz osteoartriti özellikle bayanlarda sıktır ve artan kilo (şişmanlık) ile görülme olasılığı artar. Genellikle her iki dizi etkiler.
Kalça osteoartriti erkeklerde de kadınlar kadar sık görülür. Doğumsal kalça eklemi uyumsuzlukları, kalça ekleminin edinsel hastalıkları ve belirli meslekler (örneğin çiftçilik) kalça osteoartriti için risk faktörleri arasında sayılmaktadır.
El parmaklarında, özellikle en uçta bulunan eklemlerde ve baş parmak kökünde görülen osteoartrit, kemik çıkıntılara bağlı olarak eklem şişlerine neden olabilmektedir. Bu nedenle "nodüllü osteoartrit" olarak bilinmektedir. Genellikle ilk ortaya çıktıklarında ağrılı, kızarık ve şiş olmakla beraber, bir süre sonra kızarıklık ve ağrı geriler ve genellikle el parmak işlevlerini aksatacak düzeyde şekil ve hareket bozukluğuna neden olmazlar.
Ayak başparmağında görülen osteoartrit başparmağın dışarı doğru eğrilmesine ve/veya hareketlerinin tama yakın kaybına neden olur. İlk ortaya çıktığında, eldeki nodüller gibi ağrı ve şiş ile birlikte kızarıklık da görülebilir ve yanlışlıkla gut hastalığı geliştiği düşünülebilir.


TEŞHİS:

Belirli eklemlerde gelişen kemik çıkıntılara bağlı şişler, hareket sırasında kısıtlanma ve kaba çıtırtıların (krepitasyon) hissedilmesi hekimin osteoartrit tanısını koymasında oldukça yararlı bulgulardır. Eklemlerin röntgen filmlerinin çekilmesi de, osteoartrit tanısını koyarken çok yardımcı olur. Bununla beraber, röntgen filmlerinde osteoartrit bulgularının olması, mutlaka o eklemde çeşitli yakınmaların olacağı anlamını da taşımaz ya da yakınmaların hangi şiddette olduğunu tahmin ettirmez.

Osteoartrit tanısını koyduran bir kan testi yoktur. Fakat, bazı kan testleri, özellikle vücutta ciddi bir iltihabi cevabın olmadığını gösteren testler, osteoartriti diğer romatizmal hastalıklardan ayırt etmede yardımcı olurlar.


TEDAVİ:

Tedavinin Amaçları:


-ağrıyı gidermek

-hareketteki kısıtlanmayı düzeltmek

-günlük aktivitelerin sorunsuz yapılmasına yardımcı olmak

-hastalığın ilerlemesini engellemektir.

Tedavi Seçenekleri: Osteoartritin tamamen düzelmesini sağlayan bir tedavi yoktur. Aşınmış olan kıkırdak dokusunu yenilemek günümüz yöntemleri ile mümkün değildir.

Vücut ağırlığının ideal kiloya inmesi, düzenli egzersizlerle ekleme binen yükün azaltılması ve kas gücünün artırılması oldukça yararlı olmaktadır. Günlük işlerin ve önerilen egzersizlerin gün içerisine dengeli bir şekilde dağıtılması çok önemlidir.

Eklem ağrısı için öncelikle basit ağrı kesiciler, bunlara yeterli yanıt olmazsa, kortizon dışı iltihap giderici romatizma ilaçları kullanılmaktadır.

Eklem içinde sıvının arttığı alevlenme dönemlerinde, eklem içine kortizon enjeksiyonları denenebilmektedir. Eklem içine eklem sıvısına benzer özelliklerde sıvıların verilmesinin ya da ağız yoluyla alınan ve kıkırdak içeriğinde bulunan bazı gıda maddelerini içeren ilaçların yararı ise tartışmalıdır. Uygun durumlarda sıcak ve/veya soğuk uygulamaları da ağrı kesici etki sağlamaktadır.

Osteoartrit, eklemde ileri derecede tahribat yaparak kişinin günlük ihtiyaçlarını bile yapamaz hale gelmesine neden olduğunda, bu eklemin cerrahi yöntemler kullanılarak bir protez ile değiştirilmesi gerekebilir. Eklem protezleri (yapay eklemler) hem ağrının ortadan kalkmasını, hem de eklem hareketlerinin belirgin şekilde düzelmesini sağlayabilmektedir.

Pille gelen şifa...

Dünya genelinde her 8 ölümden 1’inin nedeni olan hipertansiyon hastaları için geliştirilen pil yöntemi, dünyanın bir çok ülkesinden sonra Türkiye’de de kullanılmaya başlandı. Dirençli tansiyon hastalarının şah damarına pil takarak tansiyonu düzenlemek mümkün oldu. Özel Universal Çamlıca Alman Hastanesi Kardiyoloji Kliniği Direktörü Prof. Dr. Metin Gürsürer, yöntemin tansiyon yüksekken düşüren, beyne uyarı gönderen bir sistem olduğunu belirtti. Prof. Dr. Metin Gürsürer, “Hastamız 20 yıldır tansiyon hastası. Bize müracaat ettiğinde tansiyon yüksekliği mevcuttu, son 1 ay içerisinde tansiyonu 24’leri bulduğundan hemen hemen her gece acil servisteydi ve uzun zamandır iki tane ilaç kullanmaktaydı. Biz hastanın ilaçlarını biraz daha arttırdık. 3. ilaca, ardından 4. ilaca geçtik. Dozları arttırmamız rağmen düşüremedik. Daha sonra Amerika’da ve Avrupa’da kullanılan ve şah damarına takılan bir pil sistemini hastamıza uygulamaya karar verdik. Bu sistemi Türkiye’de ilk kez uygulayan iki hastaneden biri olduk" dedi. Özel Universal Çamlıca Alman Hastanesi Kardiyoloji Kliniği Direktörü Prof. Dr. Gürsürer, “Hastamıza bu yöntemi önerdiğimizde yaşadığı sıkıntılardan dolayı tereddüt etmeden operasyonu kabul etti. Bu işlemi küçük cerrahi bir operasyonla gerçekleştirdik. Kalp Damar Cerrahımız Dr. Tufan Şener ile birlikte yaptık. Şimdi bugün ise hastamızın 20. günü doldu, yarası iyileşti ve biz bu pili bugün açıp tansiyonun daha da düştüğünü gözlemledik. Hastamız artık bu pil ile yaşayacak ve bu sayede çok fazla ilaç kullanmadan veya hiç ilaç kullanmadan hayatına devam edecek” dedi. Yöntemin Amerika ve Avrupa’da da uygulandığını ve çok iyi sonuçlar verdiğini dile getiren Prof. Dr. Metin Gürsürer, “Bu pil ömür boyu kullanılabilir, oluşturacağı sinyallere bağlı olarak en az 6 yıl dayanabilir fakat ömür boyu devam da edebiliyor. Önemli olan burada oluşturulan sinyallerin azlığı ya da çokluğu. Tansiyon ne kadar çok yükselirse pil daha fazla kullanılmış olur ve buna bağlı olarak ömrü azalabilir” dedi. Prof. Dr. Metin Gürsürer, “Pil hastanın göğüs kısmının önünde kas içine yerleştiriliyor. Pilin bağlı olduğu kısım ise şah damarında bulunuyor. Operasyon sırasında en uygun kısım tarama ile belirleniyor ve hastanın bu işlemden yarar görüp görmeyeceği tespit ediliyor. İşlem genel anestezi altında yapılıyor. Pil takılan hastalar 6 ile 9 ay içerisinde kullanmış oldukları tansiyon ilaçlarını en aza indirirler. Hatta ilaçlarını tamamen bırakabilecek noktaya bile ulaşırlar" dedi.

Diyabet, mide ve bağırsak hastalıklarının tetikçisi

Uzmanlar, sindirim sistemi dengesini bozarak birçok hastalığa yol açan şeker hastalığının dişlerden başlayarak, bağırsak ve rektuma kadar tüm mide ve bağırsak sistemini olumsuz etkilediğini belirtiyor. Memorial Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü Doç. Dr. Serdar Akça, kan şekerindeki dengesizlik nedeniyle oluşan diyabetin kontrol altına alınmasının, sindirim sistemi hastalıklarından korunmada önemli olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Serdar Akça, şeker hastalığına bağlı sindirim sistemi hastalıkları ve bu hastalıklardan korunmada şeker düzeyinin önemi hakkında bilgiler verdi. Şeker hastalığının sindirim sistemi düşmanı olduğunu belirten Akça, "Mide ve bağırsak hastalıklarının ortaya çıkmasında diyabetin rolü büyüktür. Şeker hastalığı, sindirim sistemine zarar vererek çeşitli rahatsızlıkları tetiklemektedir. Diyabet, sistemik bir hastalıktır. Vücutta tüm organ ve sistemleri etkileyebildiği gibi mide ve bağırsak sistemini de ilgilendirir. Dişler, yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak, karaciğer, hatta pankreas ve rektuma kadar tüm sindirim sistemi boyunca şeker hastalığına bağlı etkiler görülebilir." ifadelerini kullandı.

Yaşam şekli ve beslenme alışkanlıklarının da mideyi vurduğunu söyleyen Akça, "Mide sorunlarının ortaya çıkmasını kolaylaştıran ve hastalıkları tetiklediği bilinen birçok faktör bulunmaktadır. Bunlar; insan vücudunda mekanik ve fizyolojik etkileri olan 'Helicobakter Pylori' adı verilen bir bakteri, sigara ve alkol tüketimi ile bazı ilaçlardır. Dengesiz ve sağlıksız beslenme, gıdaları az çiğneme, uzun süre aç kalma, mideyi fazla doldurma, uykusuzluk, yorgunluk ve hijyene yeterince dikkat etmemenin de, mide üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır. Mide hastalıklarında genetik faktörlerin rolü de büyük önem taşır." dedi.

Kontrol dışı şeker hastalığının diş çürümelerine yol açtığını ve dişlerin erken yaşta kaybına neden olabildiğini belirten Akça, "Ağız içi mantar ve yemek borusunda mantarların oluşumunu da tetikleyebilir. Kontrol altında olmayan şeker hastalığı, 'Diyabetik Gastroparazı' adı verilen midenin hareketini bozarak, bulantı, kusma ve şişkinliğe neden olur. İnce bağırsak sisteminde 'Otonom Nöropati' yani şeker hastalığının sinirleri etkilemesi sonucu bağırsak hareketi bozuklukları ve buna bağlı ishaller görülebilir. Diyabet, bağırsaktaki bakteri artışına da yol açabilir. Şeker hastalığına bağlı karaciğer yağlanması, pankreas enzim eksikleri ve hazımsızlık da ortaya çıkan önemli sağlık sorunlarıdır." şeklinde konuştu.

Şeker seviyesinin kontrol altına alınmasının, şekere bağlı komplikasyonların ve şekerin yarattığı zararların da ortadan kaldırılmasını sağlayacağını ifade eden Akça, şöyle devam etti: "Şeker kontrolünde diyet ve egzersizin, diyabet hastaları için önemi büyüktür. Ancak hastalıkta ilaç kullanımının da önemli bir yeri vardır. Gerektiğinde ilaç kullanımı ile en yüksek şeker değerlerinin bile normal seviyelere indirebilir. İnsülin de kullanılabilir ancak tek başına yeterli olmayabilir. Şeker ancak farklı mekanizmalı tedavilerle birlikte, egzersiz ve doğru bir diyet ile kontrol altına alınabilir. Şeker kontrol altında olduğu halde sindirim sistemi şikayetleri varsa mutlaka bir gastroenteroloji uzmanına başvurulmalıdır."

Ramazanda Kilo Alımına Dikkat

Ramazan ayında oruç tutan kişilerin beslenme saatleri ve biçimleri tamamen değiştiğinden kilo almak kolay, kilo vermek ise çok zordur. Özellikle gün boyu aç kalan kişiler, şekerleri düştüğü için iftar saatinde yemekleri hızlı ve fazla tüketebilmektedirler.
Gün boyu aç kalındığından biraz daha kontrollü ve dikkatli davranılarak bu bir aylık süreç, kilo almadan geçirilebilir.

İftarda

Vücut, bütün gün susuz kalmış durumdadır; bu nedenle, aç karnına mutlaka 2-3 bardak su içilmelidir. Hemen arkasından 3-4 tane hurma yenilerek düşen şekerin dengelenmesi amaçlanır. Zaten var olan alışkanlıklardan biri de iftarda zeytin tüketmektir ki bu da, kişinin protein ihtiyacını karşılayacaktır. Sonrasında tüketilecek çorba ve salata ise en güzel gıdalardır. Uzun yaz günlerinde kişilerin bedenleri halsiz kalmaktadır. Mideye çok fazla yüklenmek doğru değildir.
İlerleyen saatlerde bol su içerek meyve tüketilmesi önerilir. Ramazanda kilo alımına dikkat etmenin en önemli yollarından biri de hareketsiz kalmamaktır.

Sahurda

Protein ve vitamin bakımından zengin gıdaların alınması önerilir. Domates, peynir, zeytin ve yumurtanın yanı sıra badem, fındık gibi kuruyemişlere de sahurda mutlaka yer verilmelidir.
Sahurda börek ve poğaça yenilmesi önerilmez ve bilinmelidir ki çabuk acıktırır.

Bol su tüketimi çok önemlidir. Taze meyve suyu, komposto, ayran ve özellikle maden suyu içilmesi önerilir.
Pilav ve makarna alışkanlığından vazgeçemeyenler, ramazanda kilo alımına dikkat etmeli, sebze ve salata tüketimine önem vermelidirler.
Ayrıca asitli içeceklerden de kaçınılmalıdır. Hamur ve şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmelidir.

Vazgeçilmez ramazan pidesi ise, beyaz unla yapıldığı için kalorisi yüksektir ve dikkatli olmak gerekir; çünkü tükettikçe iştah açar.
Yemekleri küçük porsiyonlar ve küçük lokmalar halinde tüketerek mideyi yormamaya dikkat etmek gereklidir. Aksi halde bu bir aylık sabırsızlığın karşılığı, fazla kilolar olarak ister istemez dönüş yapacaktır! Öyleyse sloganımız her zaman için sağlıklı beslen, kolay kilo ver, olmalıdır!

SGK'ın son kararı herkesi tedirgin edecek..!

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tek kullanımlık malzemeleri kullanan hastanelere uygulanan 10 bin liralık cezayı kaldırarak, bu malzemelerin tekrar tekrar kullanılmasının yolunu açtı. Kritik ameliyatları da kapsayan bu düzenleme, hastalar açısından büyük risk taşıyor.

SGK, özel sağlık kuruluşlarından aldığı sağlık hizmetinin bedelini arttırmamak için tekrar kullanılmaması gereken tıbbi malzemelerin yeniden kullanılmasının yolunu açtı.

Yeni düzenleme ile kalp anjiyosu gibi kritik müdahalelerde aynı malzemeler tekrar tekrar kullanılabilecek. Sağlık Bakanlığı, tek kullanımlık malzemenin tekrar kullanımından doğacak olumsuz durumlarda sorumluluğun hekim ve hastane yönetimlerinde olacağı uyarısında bulunuyor.

Miliyet'in haberine göre; Özel sağlık kurumlarından hizmet satın alım sözleşmesinde bulunan "Tekrar kullanılmaması gereken tıbbi malzemelerin, tekrar kullanımı halinde bedelleri ödenmez ve her bir kullanım için 10 bin TL cezai şart uygulanır" hükmü SGK tarafından yayımlanan zeyilname ile sözleşme metninden çıkarıldı.

Böylece, tek kullanımlık tıbbi malzemelerin özel hastane ve vakıf üniversitesi hastanelerinde çok defa kullanılmasının önü açıldı.

Risk çok fazla

Yeni uygulama ile özel hastanelere maliyetlerini büyük ölçüde azaltıp daha çok kâr etme olanağı sağlanırken, bu kurumların SGK'ya fatura ettiği harcamalarda da otomatik olarak düşüş gerçekleşeceği belirtiliyor. Tekrar kullanılmaması gereken tek kullanımlık tıbbi ürünler; kardiyolojide anjiyografi ve anjiyoplasti uygulamalarında, göz ameliyatlarında, laparaskobik cerrahide ve girişimsel radyolojide yaygın olarak kullanılıyor.

Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü'nün tıbbi cihazların sterilizasyonu ile ilgili geçtiğimiz yıllarda yayımladığı talimatında ise tek kullanım için piyasaya sunulan malzemenin, rutin sterilizasyon işlemi uygulanmış olsa bile, tıbbi malzemenin yapısından kaynaklı sebeplerle ideal sterilizasyonun sağlanamadığı belirtiliyor.

Sorumluluk hekimde

Tıbbi malzemenin fonksiyonel, fiziksel ve kimyasal özelliklerinin sterilizasyon ile korunamadığına işaret edilen genelgede, şu ifadelere yer verildi:

"Tıbbi malzemenin tek kullanımlık olanlarının kullanım kılavuzuna aykırı olarak tekrar steril edilerek kullanılması durumunda ise ortaya çıkabilecek her türlü olumsuz durum karşısında tüm sorumluluğun ilgili hekim ve idare üzerinde olacağı açıktır. Dolayısıyla tek kullanımlık olarak üretilen tıbbi malzemelerin kullanım kılavuzuna aykırı olarak kesinlikle birden fazla kullanımı yoluna gidilmemelidir."

Tehlikesi raporla belirlendi

Tek kullanımlık malzemenin tekrar kullanılması ile ilgili örnek olay, 2011'de İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde meydana geldi. Katarakt ameliyatı sonucu endoftalmi gelişen bir hasta için tekrar kullanılan malzemelere işaret edildi. Olayla ilgili raporda, hastalarda tubing setinin ve fako cihazı elciğinin (handpiece) ortak kullanıldığına işaret edilerek, "Sözkonusu ameliyatlarda 8 hasta için tek bir tubing seti ve elçik kullanıldığı tespit edilmiştir" denildi.


KAYNAK:SGK Rehberi

Hastasını kandıran doktora ceza gelecek

Yargıtay, bütün estetik ameliyatları ilgilendirecek emsal bir karara imza attı.

Yargıtay, bütün estetik ameliyatları ilgilendirecek emsal bir karara imza attı. Hasta ile doktor arasındaki estetik ameliyat kararını “eser sözleşmesi” olarak nitelendiren Yargıtay, ameliyat sebebiyle oluşabilecek riskler konusunda da hastanın bilgilendirildiğinin belgelenmiş olması şartını aradı. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin kararına konu olay, estetik ameliyatı olan bir kadınla ameliyat olduğu özel hastane ve doktor arasında yaşandı. Ameliyatı başarılı sonuçlanmayan kadın, hastaneye ve ameliyatı gerçekleştiren doktora dava açtı. Ameliyatın hangi riskleri taşıdığının kendisine anlatılmadığını savunan davacı kadın, maddi ve manevi tazminat talebinde bulundu. Doktor oluşan komplikasyonda kusurunun olmadığını bildirirken özel hastane de davacının cerrahi müdahaleden sonra gerekli muayene, tetkik ve tedaviden kaçınmış olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istedi. Yerel mahkeme doktor ve hastane aleyhine açılan davayı reddedince davacı tarafından temyiz edilen dosyayı Yargıtay 3. Hukuk Dairesi görüştü. Yerel mahkemenin davayı reddeden kararını bozan ve davacıya tazminat ödenmesi gerektiğine hükmeden Yargıtay, gerekçesinde, “Yüklenici hangi metodu kullanırsa kullansın eserin ayıpsız olarak ortaya çıkması gerekir. Davacıya ameliyatın risklerinin anlatıldığı ve kabul ettiğine dair bir bilgi ve belge sunulmamış, kaldı ki bu ameliyat sonrası eser ayıplı hale gelmiştir” dedi

Çam Yağının Faydaları

Son günlerde çeşitli yağlar ve faydaları, insanlara sürekli anlatılmaktadır. Ağız yoluyla alınarak ya da dıştan uygulama yöntemi ile saç bakımından, çeşitli hastalıklara kadar birçok alanda kullanılan yağlar, binlerce kilo üründen çok az miktarda elde edilebilmektedir. Bu yüzden de fiyatları da o oranda artmaktadır. Kimi aktarlarda ise hoşa gitmeyecek çeşitli yollara başvurulmaktadır; küçücük şişelerde satılan yağların büyük çoğunluğu öz yağdan ziyade esansıdır. Çam yağının faydalarından yararlanabilmek için esansı değil, öz yağı tercih edilmelidir.

cam-terebentin.jpg

Saç Dökülmesi

Saçları besleyen, dökülmesini önleyen çam yağı, tek başına kullanımdan ziyade, zeytinyağı gibi çeşitli yağlarla karıştırılarak kullanılır. Örneğin bir kaşık zeytinyağı ile bir kaşık çam yağı karıştırılır ve saç diplerine friksiyon yapılır. Haftada bir defa uygulanacak bu saç yağı sayesinde saç dökülmelerinizin azaldığını, saçlarınızın canlandığını gözlemleyebileceksiniz. Uzun ve düzenli kullanımlar sayesinde de yeni saçlarınızın çıktığını fark edeceksiniz. Çam yağı, saçlar için çok faydalıdır, ancak güvenilir bir markanın ürünü tercih edilmelidir, saç dipleri kızarana kadar masaj yapılarak sürülmelidir ve saçta 2-3 saat bekletildikten sonra bitkisel bir şampuan ile saçlar yıkanmalıdır.
Saç dökülmesi için kullanılacak bir diğer yöntem ise, şampuana 1 çay kaşığı çam yağı eklenip, saçların bu karışımla yıkanmasıdır. Bu sayede daha parlak ve bakımlı saçlara sahip olacaksınız. Her kullanımdan önce şampuan çalkalanmalıdır ve bitkisel bir şampuan seçilmesi gerekmektedir.

Cilt Bakımı

Badem yağı ile karıştırılan çam yağı, cilde masaj yapılarak sürüldüğü zaman cildi nemlendirecektir. Çam kokusu sayesinde kişiye bir çeşit ruhsal terapi olacak, stresinden arınmasına yardımcı olacaktır.

Solunum Sıkıntıları

Nefes darlığı çeken kişiler, burun deliklerine hafifçe çam yağı sürdüğünde nefesleri açılıp, rahat bir uyku uyuyabileceklerdir.
Kan dolaşımını hızlandırır
Yakıcı bir yağ olduğu için, cildi uyarıp kan dolaşımını hızlandırır.

Egzama

Egzamaya karşı da kullanılır. Cilde dıştan sürülerek cildi nemlendirir ve rahatlatır.

Regl söktürücü

Bir çay bardağına 2-3 damla çam yağı ilave edilerek günde iki sefer içilir.
Saçlardaki kepeklenme, idrar yolları enfeksiyonları, romatizma, astım gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Ancak her bedenin ve tepkilerinin farklı olduğu göz önünde bulundurularak dikkatli kullanılması gerekir. İstenmeyen sonuçlarla karşılaşmamak için, bu tarz ürünler kullanırken bir uzmandan yardım alınmalıdır.

Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik



30 Mart 2013 CUMARTESİ

Resmî Gazete

Sayı : 28603

YÖNETMELİK

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığından:

ÖZÜRLÜLÜK ÖLÇÜTÜ, SINIFLANDIRMASI VE ÖZÜRLÜLERE VERİLECEK

SAĞLIK KURULU RAPORLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Amaç


MADDE 1 – (1) Bu Yönetmelik; özürlü sağlık kurulu raporlarının alınışı, geçerliliği, değerlendirilmesi ve özürlü sağlık kurulu raporu verebilecek yetkili sağlık kurumlarının tespiti ile ilgili usul ve esasları belirlemek; özürlülerle ilgili derecelendirmelere, sınıflandırmalara ve tanımlamalara gereksinim duyulan alanlarda ortak bir uygulama geliştirmek ve uluslararası sınıflandırma ve ölçütlerin kullanımının yaygınlaştırılmasını sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.

Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, özürlülere sağlanan haklardan ve verilecek hizmetlerden yararlanmak üzere istenilen özürlü sağlık kurulu raporları ile özürlü sağlık kurulu raporu verebilecek yetkili sağlık kurumlarını ve özürlülerle ilgili sınıflandırma ve ölçütleri kapsar.

(2) 8/10/1986 tarihli ve 86/11092 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği kapsamında asker hastanelerince malullük aylığı bağlanacaklara verilecek özürlü sağlık kurulu raporları ve sosyal güvenlik kuruluşlarınca primli sisteme tabi olanlara bağlanacak malullük aylıkları için istenecek özürlü sağlık kurulu raporları bu Yönetmelik kapsamında değerlendirilmez.

Dayanak

MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik, 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ile 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar

MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;

a) Ağır özürlü: Özür durumuna göre özür oranı %50 ve üzerinde olduğu tespit edilenlerden günlük yaşam aktivitelerini başkalarının yardımı olmaksızın yerine getiremeyeceğine özürlü sağlık kurulu tarafından karar verilen kişileri,

b) Balthazard formülü: Kişinin özür oranı belirlenirken birden fazla özrü olanlar için kullanılan hesaplama şeklini,

c) Özürlü: Doğuştan veya sonradan; bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma, bakım veya rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiyi,

ç) Özürlü sağlık kurulu: Kişilerin hastalık ve özürleri hakkında karar vermeye yetkili olan ve bu Yönetmeliğin 6 ncı ve 7 nci maddelerinde belirtilen organları,

d) Özürlü sağlık kurulu raporu: Özürlü sağlık kurulunca hazırlanan, kişilerin özür ve sağlık durumu ile kullanım amacını belirten belgeyi,

e) Özürlülük sınıflandırması: Önemli bir sağlık öğesi olarak özürlülüğün tanımı konusunda ortak ve standart bir dil ve çerçeveyi,

ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM

Özürlülük Sınıflandırması

Özürlülük sınıflandırması


MADDE 5 –(1) Özürlülere ilişkin sınıflandırma çalışmalarında, sınıflandırma sistemi olarak; Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlık ve sağlıkla ilgili durumların tanımlanması için ortak standart bir dil ve çerçeve oluşturmak amacı ile geliştirilen ve insanın işlevselliği ve kısıtlılıklarla ilgili durumlarının tanımlanmasını sağlayan çok kapsamlı uluslararası bir sınıflandırma sistemi olan İşlevsellik Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırması esas alınır.

(2) Özürlülerin sağlığı ile ilgili durumlarının tanımlanmasında ve her türlü bilginin kodlanmasında, çeşitli disiplinler ve hizmetler açısından verilerin toplanmasında, kaydedilmesinde ve karşılaştırılmasında, özürlülerin tedavisi, rehabilitasyonu, eğitimi ve istihdamı ile ilgili hizmetlerin değerlendirilmesinde, planlanmasında İşlevsellik Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırması sisteminin kullanılması amacıyla eğitim, öğretim, uygulama ve yaygınlaştırma hizmetleri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının koordinatörlüğünde, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve ilgili meslek kuruluşlarının işbirliği ile yürütülür.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Özürlü Sağlık Kurulu Raporu Düzenleme Usul ve Esasları

Özürlü sağlık kurulunun teşkili


MADDE 6 – (1) Özürlü sağlık kurulu; iç hastalıkları, göz hastalıkları, kulak-burun-boğaz, genel cerrahi veya ortopedi, nöroloji veya ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlarından oluşur.

(2) Özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili sağlık kurumunda, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzman hekiminin bulunması halinde, bu uzmanın özürlü sağlık kurulunda yer alması zorunludur.

(3) Değerlendirilecek özür, birinci fıkrada sayılan uzmanlık dallarının dışında ise ilgili dal uzmanının da kurulda bulunması şarttır. Kurulda bulunan hekimler birbirlerinin yerine karar veremezler.

(4) Eğitim ve araştırma hastanelerinde özürlü sağlık kuruluna şefler, bulunmadıkları zaman şef yardımcıları veya şeflerin görevlendirecekleri uzman hekimler girerler. Kurulun başkanı, bu Yönetmeliğin 7 nci maddesinde belirtilen hastanelerin baştabibi veya baştabibin görevlendireceği şef veya ana bilim dalı başkanıdır.

(5) Asker hastanelerinde, baştabip yardımcısı veya baştabibten sonraki en kıdemli uzman hekim; asker eğitim hastanelerinde ise baştabip tarafından görevlendirilecek diğer üyelerden kıdemli bir öğretim üyesi kurula başkanlık eder.

(6) Sadece bir organ ya da sistemi ilgilendiren özürü bulunanlar için özürlü sağlık kurulu, o özürü ilgilendiren branştan üç uzman ile oluşturulabilir. Bu kurulun başkanlığını ilgili şef ya da anabilim dalı başkanı yürütür.

Yetkili sağlık kurumları

MADDE 7 – (1) Bu Yönetmelikte belirtilen özürlü sağlık kurulu raporlarını düzenlemeye yetkili sağlık kurumlarını ve hakem hastaneleri Sağlık Bakanlığı belirler ve internet sitesinde yayımlar.

(2) Yetkili olmayan sağlık kurumları ile 6 ncı maddede belirtilen şekilde özürlü sağlık kurulunu teşkil edemeyen sağlık kurumlarının verdiği sağlık kurulu raporları değerlendirilmeye alınmaz.

Raporların düzenlenmesi ve özür oranının belirlenmesi

MADDE 8 – (1) Özürlü sağlık kurulu raporları, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 Özürlü Sağlık Kurulu Raporu Formuna uygun olarak düzenlenir.

(2) Kişinin özür oranı, özürlü sağlık kurulunca bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-2 Özür Oranları Cetvelinde bulunan özür oranlarına göre yüzde (%) olarak belirlenerek özürlü sağlık kurulu raporunun ilgili bölümünde rakam ve yazı ile belirtilir. Bu cetvelde adı geçmeyen hastalık ve özürler ile bunlara ait özür oranları, fonksiyon kayıplarına göre özürlü sağlık kurulunca değerlendirilerek belirlenir.

Özürlü sağlık kurulu raporunun doldurulması

MADDE 9 – (1) Özürlü sağlık kurulu raporu formu eksiksiz olarak doldurulur. Özürlü sağlık kurulu raporu, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 Özürlü Sağlık Kurulu Raporu Formunda gösterilen rapor şekline göre; poliklinik muayene tarihi, poliklinik kayıt numarası yazılmak suretiyle, bulgular ve teşhis ayrıntılı olarak yazılıp imza edilir. Yapılan muayene, tetkik ve laboratuvar bulgularına dair bilgiler özürlü sağlık kurulu raporu formuna eklenir. Özürlü sağlık kurulu, özürlü kişiyi bizzat görerek karar verir ve kişinin özür oranını bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinde belirtilen esaslara göre belirler.

(2) Özre ilişkin klinik bulgular, radyolojik tetkikler ve laboratuvar bilgileri, bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 Özürlü Sağlık Kurulu Raporu Formunda gösterilen raporun ön yüzündeki ilgili bölüme özetlenerek yazılır.

(3) Özürlü sağlık kurulu raporları kurul üyelerince mutlaka imzalanır. Okunaklı bir şekilde kaşelenir ve mühürlenir. 15 yaşından büyük özürlülere düzenlenecek olan özürlü sağlık kurulu raporlarında, özürlünün fotoğrafının bulunması zorunludur.

(4) Kişinin ya da kişiyi sevk eden kurumun talebi halinde, kişinin sağlığına etkisi dikkate alınarak çalıştırılamayacağı işlerin niteliği ile raporun kullanım amacı bölümüne; bireyin yararlanmak istediği hak ve hizmetlere ilişkin talepleri belirtilir.

(5) Özürlü sağlık kurulu raporunun sonucu bölümünde yer alan “Ağır Özürlü” kısmında evet ya da hayır ifadesi yazılarak kişinin durumu belirtilir ve bu bölüm hiçbir suretle boş bırakılmaz.

(6) Özürlü sağlık kurulu raporunun ilgili kısmına kişinin özür grubu belirtilir. Gerektiğinde birden fazla özür grubu işaretlenir. Bu kısım boş bırakılmaz.

(7) Kişinin özür durumunun zaman içinde değişme ihtimali olduğu ve hastalık bulgularının tam olarak görülemediği durumlarda kişinin mevcut durumu esas alınarak süreli rapor düzenlenir.

(8) Özürlü sağlık kurulu raporlarının kişinin başvuru tarihinden itibaren en geç yirmi iş gününde tamamlanarak ilgiliye verilmesi esastır.

Özürlü sağlık kurulu raporuna itiraz
MADDE 10 – (1) Özürlü sağlık kurulu raporuna; özürlü, velisi veya vasisi veyahut raporu isteyen kurum tarafından itiraz edilebilir. İlgililer itiraz dilekçesi ve ilk özürlü sağlık kurulu raporunun tasdikli bir örneği ile birlikte, bulunduğu ilin sağlık müdürlüğüne başvurur. İl sağlık müdürlüğünce, özürlü sağlık kurulu raporu alacak kişi en yakın farklı bir özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili hastaneye gönderilir. İtiraz edilen özürlü sağlık kurulu raporu ile itiraz üzerine verilen özürlü sağlık kurulu raporundaki kararlar aynı yönde ise özürlü sağlık kurulu raporu kesinleşir.

(2) Özürlü sağlık kurulu raporlarının farklı olması durumunda, Sağlık Bakanlığınca belirlenmiş olan hakem hastanelerden, kişinin ikamet ettiği yere en yakın bir hakem hastaneye, kişi yeniden muayene edilmesi ve özürlü sağlık kurulu raporu tanzim edilmesi amacıyla yine il sağlık müdürlüğü kanalıyla gönderilir. Hakem hastanenin özürlü sağlık kurulunca verilen kararı kesindir.

(3) Milli Savunma Bakanlığına bağlı asker hastanelerince; Türk Silahlı Kuvvetleri personeline verilecek özürlü sağlık kurulu raporlarına itiraz esas ve usulleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilgili mevzuat hükümlerine tabidir. Türk Silahlı Kuvvetleri personeline verilecek özürlü sağlık kurulu raporlarına yapılan itirazlar, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eğitim Hastanesi ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim Hastanesi ile yetkilendirilecek hastanelerce kesin olarak karara bağlanır.

Birden fazla özür durumunun bulunması

MADDE 11 – (1) Birden fazla hastalığı veya özrü bulunanların, özür oranları bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-2 Özür Oranları Cetvelinde aksi belirtilmedikçe balthazard formülü ile toplanarak kişinin özür oranı hesaplanır.

(2) Balthazard formülü aşağıdaki şekilde uygulanır:

a) Özür oranları ayrı ayrıtespit edilir.

b) Bu oranlar en yükseğinden başlanarak sıraya konulur.

c) En yüksek oran, özürlünün tüm vücut fonksiyonunun tamamını gösteren % 100'den çıkarılır.

ç) Bu çıkarmada kalan miktar, sırada ikinci gelen özür oranı ile çarpılır. Çarpımın 100'e bölünmesinden çıkan rakam en yüksek özür oranına eklenir; böylece, birinci ve ikinci rahatsızlıkların özür oranı bulunmuş olur.

d) Özür ikiden fazla ise, birinci ve ikinci rahatsızlıkların özür oranı birinci sıraya ve üçüncü sıradaki özür oranı ise ikinci sıraya alınarak formül tekrarlanır.

e) 60 yaşın üzerindekilerde hesaplanan özürlülük oranına balthazard formülü ile % 10 eklenerek kişinin özür oranı bulunur.

(3) Balthazard formülünün uygulanmasına ilişkin olarak bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-3 Balthazard Hesaplama Tablosu da kullanılabilir.

Kurul kararlarının kaydı

MADDE 12 – (1) Kurul kararlarının kaydı için özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili her hastanede ayrı bir özürlü sağlık kurulu kaydı tutulur. Kurul üyeleri, kaydedilen özürlü sağlık kurulu raporlarının suretlerini de imza ederler. Kararlara muhalefet edenler, raporun kurumda kalan nüshasına ve bu kayıt ortamına gerekçeli olarak muhalefet şerhini yazarak imza ederler. İlgiliye verilecek veya kurumuna gönderilecek rapor nüshaları kurula katılan bütün üyeler tarafından muhalefet gerekçesi yazılmaksızın imzalanır. Kararın oy birliği veya oy çokluğu ile verildiği, raporların karar bölümüne mutlaka yazılır.

(2) Özürlü sağlık kurulu kararları oy çokluğu ile alınır. Oyların eşit olması halinde, kurul başkanının kullandığı oy yönünde karar alınmış sayılır.

Özürlü sağlık kurulu raporunun geçerlilik süresi

MADDE 13 – (1) Özürlü sağlık kurulu raporunun sürekli olup olmadığı ile süreli raporlarda raporun geçerlilik süresi mutlaka belirtilir.

(2) Özürlü sağlık kurulunca kişinin özür durumunun sürekli olduğuna karar verilmesi durumunda, özürlü sağlık kurulu raporunun ilgili bölümünde bu durum belirtilir. Ancak özür durumunun değişmesi halinde, kişinin talebi üzerine rapor ve buna bağlı kişinin özür oranı yeniden belirlenir.

(3) Özürlü sağlık kurulunca özürlünün özür durumunun sürekli olmadığına karar verilmesi halinde de bu husus ilgili bölümde belirlenerek özürlü sağlık kurulu raporunun geçerlilik süresi belirtilir. Zaman içinde değişebilen veya kontrolü gerektiren hastalıklar, hastanın önceki özürlü sağlık kurulu raporu da kurula sunularak, özürlü sağlık kurulunun belirleyeceği süre içinde yeniden görüşülür ve karara bağlanır.

(4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre alınmış olan sürekli raporlar ile süreli raporların geçerlilik süresi dolmadan tekrar rapor alınmak istenmesi durumunda, mükerrer rapor tanzimini önlemek maksadıyla, ilgililerin daha önce özürlü sağlık kurulu raporu alıp almadıklarına ilişkin beyanı istenir. İlgilinin beyanı üzerine veya bir başka şekilde, evvelce özürlü sağlık kurulu raporu verilmiş olduğunun tespiti halinde tekrar rapor verilmez. Kullanım amacına uygun olarak düzenlenmiş ve bu Yönetmelik hükümlerine göre alınmış olan sürekli raporlara sahip kişilerden kurumlarca yeniden rapor istenilmez.

Özürlü sağlık kurulu raporunun onaylanması ve verilişi

MADDE 14 – (1) Raporların usulüne uygun olarak düzenlenip düzenlenmediği, formdaki bilgilerin tam olarak doldurulup doldurulmadığı kontrol edilerek, gerekiyorsa eksik ve yanlışlıklar düzeltildikten sonra raporlar; kurum müracaatı ise üç nüsha, kişisel müracaatlarda ise iki nüsha olarak düzenlenir ve başhekim tarafından onaylanır.

(2) Özürlü sağlık kurulu raporunun bir nüshası ilgili kişiye verilir. İlgilinin talebi üzerine hazırlanmış olan özürlü sağlık kurulu raporlarından; özürlünün yararlanabileceği hakları sayısınca veya talep ettiği sayıda çoğaltılarak imza edilir, onaylanır ve mühürlenerek ilgiliye verilir. Kurum müracaatlarında ise raporun bir nüshası raporu isteyen kuruma gönderilir.

(3) Raporun bir nüshası, gerektiğinde belgelendirilmesi amacıyla raporu veren sağlık kurumunda saklanır. Raporların saklanma usul ve esasları; sağlık kurumlarının bağlı bulunduğu kurumların ilgili mevzuatına tabidir.

(4) Özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili sağlık kurumları, özürlü sağlık kurulu raporlarına ait bilgileri Sağlık Bakanlığı veri tabanına aktarır. Sağlık Bakanlığı, veri tabanındaki bu bilgileri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının belirlediği veri yapısında Ulusal Özürlüler Veri tabanına aktarılmak üzere her ayın ilk haftası Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına elektronik ortamda gönderir. Ayrıca, Sağlık Bakanlığı bu bilgilerin Ulusal Özürlüler Veri tabanına aktarılması amacıyla uygun servisler hazırlar. Özürlülük bilgilerinin Ulusal Özürlüler Veri tabanına aktarılmasına yönelik teknik yöntem ile özürlülük bilgilerinin elektronik ortamda alınmasına ilişkin usul ve esaslar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından belirlenir.

Vergi indirimine esas raporlar
MADDE 15 – (1) 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre, sakatlık indirimine esas olmak üzere düzenlenen raporlarda, raporu düzenleyen sağlık kuruluşu tarafından işverenin bulunduğu yerdeki il defterdarlığına gönderilen özürlü sağlık kurulu raporu esas alınır.

5233 sayılı Kanun kapsamında verilecek raporlar

MADDE 16 – (1) 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında verilecek sağlık kurulu raporlarında bu Yönetmeliğin özür oranlarına ilişkin hükümleri uygulanır.

Vali Yardımcısı Şimşek: 'Engelli Veri Tabanı Projesi' ülke geneline yayılacak

Vali Yardımcısı Haluk Şimşek, Samsun Valiliği öncülüğünde yapılan 'Engelli Veri Tabanı Projesi'nin çok beğenildiğini belirterek, projenin ülke geneline yayılması için ilgili bakanlık tarafından çalışma başlatıldığını söyledi.

Vali Yardımcısı Haluk Şimşek, Samsun Valiliği öncülüğünde yapılan 'Engelli Veri Tabanı Projesi'nin çok beğenildiğini belirterek, projenin ülke geneline yayılması için ilgili bakanlık tarafından çalışma başlatıldığını söyledi.
Aile ve Sosyal Politikalar Samsun İl Müdürlüğü tarafından yürütülen, Ondokuz Mayıs Üniversitesi ile Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından desteklenen 'Elele Projesi'nin, Amisos Otel’de düzenlenen tanıtım toplantısında konuşan Vali Yardımcısı Şimşek, Samsun’da proje üretme noktasında müthiş bir birliktelik olduğunu söyledi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, 2011 yılında her ilden iki proje istediğini hatırlatan Şimşek, yaptıkları iki projeden biri olan 'Engelli Veri Tabanı Projesi'nin kabul edildiğini kaydetti.


Şimdi ise son yapılan proje kabullerinde sayı sınırlaması olmadığını belirten Haluk Şimşek, “Samsun olarak, içerisinde ‘Elele Projesi’nin de yer aldığı 13 projeden 8’i kabul edildi. Bu sonuçlar bize, kentte bulunan engelli derneklerin ne kadar aktif çalıştıklarını gösteriyor. Tüm bu proje ve toplantıların amacı farkındalığı artırmak. Samsun’daki engelliler dernekleri çok aktif. Birbirlerini takip ediyorlar. Ülke genelinde bu alanda en çok proje üreten illerden bir tanesiyiz.” diye konuştu.
ENGELLİ VERİ TABANI PROJESİ ÜLKE GENELİNE YAYILIYOR
Türkiye’de bir ilk olan Engelli Veri Tabanı Projesi sayesinde il genelindeki engelli istatistiklerine, ilgili kamu görevlileri ve sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin bir tuşla ulaşabildiğini ifade eden Şimşek, sistemin sürdürülebilmesi için bazı kurumlarla ortak çalışma yapılmasının şart olduğunu söyledi. Projeleri, üretmenin yanı sıra sürdürülebilir olmasının da büyük önem kazandığını ifade eden Şimşek, şöyle konuştu:
“Biz şimdi projenin faal olması için çok çalışıyoruz. Bunun için mesela Halk Sağlığı Merkezi’nden vefat eden vatandaşların listesini belirli aralıklarla alıyoruz. Ama Sosyal Güvenlik Kurumu'ndaki (SGK) engelli vatandaşlarımıza verilmiş olan raporları alamıyoruz. Eğer biz bu raporları 3 ya da 6 ayda bir alabilirsek Engelli Veri Tabanı Projesi faal bir şekilde çalışan bir yapıya kavuşmuş olacak. Şu an sistem çok güzel çalışıyor, bir tuşa bastığınızda kategoriler halinde engellilerin tamamını görebiliyorsunuz. Biz şu ana kadar Samsun'da engelli veri tabanına 143 bin civarında engellimizi kayıt ettik. İlkadım ilçesinde sistem açık, kayıtlar devam ediyor, 9 bin açık var ve bunlarla ilgili çalışmalarımız bütün hızıyla devam ediyor. Sistemimizi Türkiye'ye Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız aracılığıyla yaymaya çalışıyoruz. Söz konusu bakanlık bizim sistemin Türkiye geneline yayılması ve kullanılması için bir çalışma başlattı.”
ENGELLİ BİREYLER PROJELERLE HAYATA BAĞLANIYOR
Aile ve Sosyal Politikalar Samsun İl Müdürü Murat Yıldırım da Elele Projesi ile engelli vatandaşların sosyal hayata daha hızlı adapte olabileceklerini kaydetti. Yıldırım, "Engelli, yaşlı ve yoksullara hizmetler vererek projeler üretmeye çalışan bir bakanlığız. Engelliler alanında çalışmak için özel düzenlemeler gerekiyor. Bu düzenlemeler olmazsa engellilerimiz hak ve hukukunu almış olmuyor. Bu konularla ilgili çalışmalara başlandı. Çok çeşitli projeler üretiliyor. Yapılan ve hayata geçen her projeyle engelli bireyler hayata daha fazla bağlanıyor. Kanunlar ve yasalarla engellilerimizin en önemli sorunu olarak sosyal sorunları ve ulaşılabilirlik geliyor. Bizler hizmet veren kurumlarız. Ben bu projemize destek olan herkese teşekkür ediyorum.” diye konuştu.
PROJE 4 İLİ KAPSIYOR
Projenin koordinatörlüğünü yürüten Samsun Valiliği Yerel Eşitlik Birimi Sorumlusu Hicran Karadoğan Kınık ise "Samsun, Tokat, Amasya ve Çorum illerinde farklı özür gruplarına yönelik faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere, tüm kamu kurumlarını ve yerel yönetimleri bir araya getirerek, konu hakkında bilgi vereceğiz. Proje kapsamında 4 ilden 80 temsilcinin proje kapsamındaki eğitimlerden yararlanması bekleniyor. Toplantılarımıza 23 Temmuz'da Amasya, 25 Temmuz'da Tokat ve 30 Temmuz'da ise Çorum'da devam edilecektir. Projenin süresi ise 10 ay olacak." şeklinde konuştu.
Tanıtım toplantısına; Samsun Vali Yardımcısı Haluk Şimşek, Aile ve Sosyal Politikalar Samsun İl Müdürü Murat Yıldırım, kamu kurum ve kuruluş müdürleri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı.

CİHAN

 

16 Temmuz 2013 Salı

Engelliler için 2 yıl ek süre!

Kamu kullanımına açık alanların engellilerin erişebileceği hale getirilmesi için tanınan 8 yıllık sürede gereklilikleri yerine getirmeyen belediyelere 2 yıla kadar ek süre tanınacak.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, engellilerin kamuya açık alanlara erişilebilirliğini sağlamak amacıyla 7 Temmuz 2005'te yürürlüğe giren Engelliler Hakkında Kanun'un geçici 2. ve 3. maddelerine istinaden erişilebilirlik izleme ve denetleme faaliyetleri yürütecek komisyonların kurulması, çalışma yöntemleriyle izleme ve denetlemenin kapsamının belirlenmesi için yönetmelik hazırlıyor.

Buna göre, illerde valiliklerce kurulacak komisyonlar, erişilebilirlik standartlarının uygulanmasını izleyip  denetleme çalışmalarını yürütecek. Komisyon üyeleri, yönetmeliğin uygulanması, izleme ve denetlemenin yapılması, ilgili formlarının kullanılması, erişilebilirlik standartları konularında Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğünce hazırlanan ayrıntılı dokümanlar ve düzenlenecek eğitimle yürütülecek faaliyetler konusunda bilgilendirilecek. Komisyonlar, bu bilgilendirmeden sonra çalışmalarına etkin olarak başlayacak.

Komisyonlarda Aile ve Sosyal Politikalar, İçişleri, Çevre ve Şehircilik, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlıkları ile engellilerle ilgili konfederasyonların temsilcileri yer alacak. İhtiyaç halinde birden fazla komisyon kurulabilecek.

Denetimlerin ardından kamu kullanımına açık tüm alanların engellilerin erişilebileceği hale getirilmesi için tanınan 8 yıllık süre dolmasına rağmen gereklilikleri yerine getirmeyen belediyeler başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına eksiklerini tamamlamaları için 2 yıla kadar ek süre tanınabilecek.
AA

14 Temmuz 2013 Pazar

10 Milyon Kişiye Bedava Seyahat Hakkı Geliyor

TBMM'de kabul edilen Torba Yasa'da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın getirdiği maddelerle önemli düzenlemeler yapıldı. Vatan'a konuşan Bakan Fatma Şahin, yapılan yeni düzenlemenin binlerce insanın hayatını doğrudan etkileyeceğini belirtti. Bakan Şahin, kabul edilen maddelerle terör mağduru 2 bin 600 vatandaşa sosyal güvencesine bakılmaksızın maaş bağlanacağını açıkladı.

10 MİLYON KİŞİYE ÜCRETSİZ SEYAHAT HAKKI

Yine düzenlemeler kapsamında yakınlarını terör nedeniyle kaybeden 8 bin 656 kişiye faizsiz konuk kredisi imkanı sağlanacağını anlatan Bakan Şahin, 10 milyon engelli ve şehit yakını ile gazinin ücretsiz seyahat hakkından yararlanacağını bildirdi.

MUHTAÇLIK ŞARTI DA KALDIRILDI

Bakan Şahin, 3 bin 744 kişinin anne ve babasına muhtaçlık şartı kaldırıldığı için maaş bağlanabileceğini belirterek eski düzenleme nedeniyle mağdur olan insanların artık bu sorundan kurtulduğunu belirtti.
Yine yeni düzenleme ile ek ödeme ve eğitim yardımı alamayan 5 bin 697 kişi artık bu imkandan faydalanabilecek.

53 BİN KİŞİYE İSTİHDAM

Bakan Şahin istihdam konusunda da önemli bir düzenleme yapıldığının altını çizerek, "Toplamda 53 bin vatandaşımız düzenleme kapsamında istihdam hakkı kazandı" diye konuştu. Şahin, 33 bin 674 kişinin aylıklarında da 200 TL ile 400 TL arasında artış sağlanacağını belirtti.

Zihinsel Engellilere Kamuda İş Fırsatı

Down Sendromu başta olmak üzere birçok zihinsel engelliye kamuda iş kapısı açıldı. Bakanlık, itiraz kurumları takibe aldı


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın, Down Sendromu başta olmak üzere zihinsel engellilerin kamuda istihdamı talebine Maliye Bakanlığı'ndan onay çıktı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, "Zihinsel engellilerin kamuda istihdamı ve kalkınmaya katkısı önemli. İtiraz eden ve kurumların takipçisi olacağız" dedi.

İLK İTİRAZ GELDİ

Meclis Genel Kurulu'nda önceki gece Torba Yasa teklifi görüşmelerinde soruları yanıtlayan Bakan Şahin, engelli memur alımı sınavında yeni bir sistem geldiğini, bütün engelli grupların kendi içinde sınava girdiğini açıkladı. Toplam 400 bin engelliye evde bakım hizmeti verildiğini belirten Şahin, "İşitme, görme engelli gruplar da işe yerleştirilmeye başlandı. Ancak engelin zihinsel olduğu anlaşıldığında bir kurumdan itiraz geldi. Biz bu konuda her türlü desteği vermeye hazırız" diye konuştu. Zihinsel engellilerin de kamuda yer almasını önemsediklerini vurgulayan Şahin, bakanlık olarak tüm itirazları takip edecek ekipler kurduklarını, süreci mağduriyetleri giderecek şekilde yöneteceklerini ifade etti.

KORUMALI İŞYERİ YÖNETMELİĞİ
Bakan Şahin, korumalı işyerine yönelik yönetmeliğe de değindi. Konunun komisyonda olduğunu anlatan Şahin, "Vergi muafiyetinin teşvik sistemine dönüştürülmesi gibi işveren üzerindeki mali yükü azaltacak önemli çalışmayı tamamladık. Maliye bakanı ile uzlaştık. Otistik, Down Sendromu olanların istihdama katılımının kalkınmaya katkısı önemli" yorumunu yaptı.

Kanal içi cihaz alırken dikkat edilmesi gerekenler


Kanal içi cihazlar estetik kaygılarla tercih edilen modellerdir. Kulak içinde yerleştiklere yere göre farklı isimlendirilirler.

1- ITE (In-the-ear): Kulak kepçesi içinde "konka" denilen bölgeden başlayıp, kanal içine devam eden modeldir.
2- ITC (In-the-canal): Kulak kanalı girişinden başlar.
3- CIC (Completely-in-canal): Kanal girişi ile kanalın birinci boğumu arasından başlar.
4- IIC (Invisible-in-canal): Kanalın birinci boğumu ile ikinci boğumu arasından başlar. Tümüyle görünmezdir.

Klasik kulak arkası cihazlara göre akustik olarak temel üstünlükleri, hoparlörün, sesi kulak zarınına doğrudan vermesidir. Klasik kulak arkası cihazlarda, hoparlörden çıkan ses, "boynuz" ve kalıp hortumundan geçip, kulak kanalına ulaşmaktadır. Doğrudan kulak zarına verilen sesin daha "kaliteli" olduğu, ancak kullanıcıların bu kaliteyi farkedemeyebilecekleri düşünülmektedir.

Kulak içi cihazların "tek mikrofonlu" kulak arkası cihazlara üstünlüğü ise, kepçe etkisinin korunmuş olmasıdır. Kepçe, gürültülü ve kalabalık ortamlarda, önden gelen konuşma sesinin, arkadan gelen seslerden 2-3 dB daha güçlü olmasını sağlayarak, konuşmanın anlaşılmasını kolaylaştırır (çift-mikrofon kullanan kulak arkası modeller, arkadan gelen sesleri 7 dB kadar azaltılabilmektedir. Bu nedenle gürültüde anlamayı çok daha fazla kolaylaştırmaktadırlar). Daha büyük olan kanal içi cihazlarda da (ITE, ITC gibi) istenirse çift mikrofon kullanılabilmektedir. Ancak, bu durumda cihazın boyutu biraz büyümektedir.


Kanal içi cihazların dezavantajları ise şöyle sıralanabilir:

1- Cihazın hoparlörü doğrudan kanal içine girdiğinden, kulak kiri (buşon) ve kulak nemine maruz kalır. Bu nedenle daha sık bozulurlar.

2- Kanal çapı yeterli genişlikte olmadığında, cihazda "vent" (havalandırma kanalı) açılamamakta veya gerektiğinden daha dar açılmaktadır. "Vent", gereksiz kalın seslerin kısılması, kullanıcının kendi sesinin "normalleşmesi", yemek yerken çiğneme sesinden rahatsız olunmaması ve kanalın havalandırılması açısından çok önemli bir uygulamadır.

3- Kanal cihazlar, özellikle CIC'ler, "özellik olarak kulak arkalarının aynı" değildir. Cihazın küçülmesinin nedeni, cihazın içindeki parçaların (mikrofon, hoparlör vb) küçük olması değil, bazı parçaların cihaza yerleştirilmemesidir. Örneğin ses kontrol düğmesi, program düğmesi, telecoil gibi. Bu durumda, kullanıcının cihazı kontrol etmesi mümkün olmamaktadır. Örneğin sesi gerektiğinde yükseltip, azaltamamakta; gürültülü ortamlarda program değiştirememekte vb.

4- Cihazların gücü arttıkça, hoparlörlerin boyutu büyür. Bu nedenle yüksek güçlü cihazların boyutu daha büyüktür. Kanal iç cihazlara büyük boyutlu hoparlör yerleştirilemediğinden, çok ileri derece işitme kayıpları için yeterli kazanç ve çıkış sağlanamamaktadır. Fiziksel olarak güçlü hoparlör yerleştirilse bile, kulağa verilen sesin dışarı sızıp, tekrar mikrofona ulaşması "feedback" denilen ıslık sesine neden olmaktadır. Bu nedenle, cihazın gücü arttıkça feedback ihtimali de artmaktadır.


Kanal içi cihaz alırken dikkat edilmesi gereken noktalar:

1- Cihaz denemesini mutlaka almayı düşündüğünüz modelle yapın. Bazı merkezlerde "deneme" kulak arkası cihazlarla yapılıp, aynı sesin duyulacağı söylenmektedir. Bu doğru değildir. Bazı merkezlerde ise uzun, ince bir hoparlör çıkışı ile "demo" olarak üretilen cihazlarla, farklı kulaklarda deneme yapılmaktadır. Kanal içi cihazların boyu ve kulağa yerleşme şekli cihazın performansını etkiler (örneğin Oticon CIC modeli en fazla 1,8 mm olmalıdır). Cihazın son halini mutlaka deneyin. Gerekirse kalıp parasından vazgeçip, cihazı iade edin. En iyisi bu pazarlığı cihazı denemeden önce yapmaktır.

2- Kanal çapı ve yapısı uygun olmadığı halde, kanal içi cihaz için israr etmeyin. Kanal yapısının uygun olmaması, özellikle hoparlörün yerleştirilmesini zorlaştırmaktadır. Doğru yerleşmeyen hoparlör, sürekli ıslık sesine neden olur.

3- Cihazı teslim almadan önce mutlaka "test box" (test kutusu) ile kontrol ettirin. Bu test, cihazın maksimum kazanç ve çıkışını gösterir. Test sonuçlarının cihazın katalog değerleri ile uyumlu olması gerekir. Böylelikle kalıbın içine yerleştirilen cihazın modelini ve montajın doğruluğunu anlayabilirsiniz. "Test box"ı olmayan veya ölçüm yapamayan firmalardan cihaz almayın.

4- İdeal ses düzeyi, cihaz gücünün 2/3 ile 3/4 arasında olmasını gerektirir. Örneğin, en fazla 65 dB işitme kaybı için üretilen bir cihaz, ideal performansı 45 - 55 dB arası kayıplarda gösterir. Yeterli kazanç için cihazın sınırları zorlandığında, cihazın performansı düşecektir. Ayrıca, sesi daha fazla açma şansınız da kalmayacaktır.

5- İşin doğru yapılmasını istiyorsanız, cihazınızı değil, uzmanınızı doğru seçin!

Atasoy'dan Engelliler Konfederasyonu Genel Merkezi'ne Ziyaret

Türkiye Konfederasyonlar Topluluğu Genel Başkanı Nezaket Emine Atasoy, Türkiye Engelliler Konfederasyonu Genel Merkezi’ni ziyaret etti. Atasoy, “Türkiye Konfederasyonlar Topluluğu, Engelliler Konfederasyonu ile ulusal ve uluslararası projeler yapacaktır” dedi.


Türkiye Konfederasyonlar Topluluğu Genel Başkanı Nezaket Emine Atasoy, Türkiye Engelliler Konfederasyonu Genel Merkezi’ni ziyaret etti. Atasoy, “Türkiye Konfederasyonlar Topluluğu, Engelliler Konfederasyonu ile ulusal ve uluslararası projeler yapacaktır” dedi.
Türkiye Konfederasyonlar Topluluğu Genel Başkanı Nezaket Emine Atasoy, merkezi Ankara’da bulunan ve bütün Türkiye’de örgütlü olan Türkiye Engelliler Konfederasyonu Genel Merkezi’ni ziyaret etti. Atasoy’u, Türkiye Engelliler Konfederasyonu Genel Başkanı Turan İçli karşıladı. Ziyaret sonrasında İçli, Atasoy’a genel merkez hizmet binasını gezdirdi. Çalışmalar hakkında bilgi alan Atasoy, “Türkiye Konfederasyonlar Topluluğu, Engelliler Konfederasyonu ile ulusal ve uluslararası projeler yapacaktır. Bütün arkadaşlarımızın şunu bilmesini isterim ki, Engelliler Konfederasyonu bütün konfederasyonlar topluluğunun kalbi ve yüreğidir” dedi.
Engelliler Konfederasyonu Genel Başkanı Av. Turan İçli ise, Atasoy’un ziyaretlerinden dolayı memnun kaldıklarını dile getirdi.
Kaynak: IHA

12 Temmuz 2013 Cuma

Engellilerin İstihdam Sevinci

Katıldıkları konfeksiyon kursunu başarıyla tamamlayarak istihdam edilen 20 engelli, düzenlenen törenle sertifikalarını aldı Engellilerin ürettiği tekstil ürünleri bir tıra yüklenerek, Hollanda'ya ihraç edildi.

Engellilere istihdam yaratmak için Kocaeli Sanayi Odası (KSO) bünyesinde kurulan Bizimköy Engelliler Üretim Merkezi'nin açtığı kursu tamamlayarak istihdam edilen 20 engelli, düzenlenen törenle sertifikalarını aldı. Engellilerin ürettiği tekstil ürünleri Hollanda'ya gönderildi.

Merkezin bahçesinde düzenlenen sertifika töreninde konuşan Kocaeli Valisi Ercan Topaca, vali olarak insanların ihtiyacını karşılayamadığı konuların başında iş taleplerinin geldiğini belirtti.

"Bizimköy'de açılan konfesiyon kursunu tamamlayan engellilerin koluna adeta bir altın bilezik taktıklarını" dile getiren Topaca, bu kursiyerlerin kendilerini sürekli geliştirmeleri gerektiğini söyledi.

"İhracat değeri ortalamanın 10 katı"

KSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu ise Bizimköy Engelliler Üretim Merkezi'nin, KSO'nun engellilerin hayata tutunmaları için yaptığı bir sosyal proje olduğunu anlatarak, merkezde 60'ı engelli olmak üzere 120'nin üzerinde çalışan bulunduğunu belirtti.

Türkiye'nin 150 milyar dolar ihracat yaptığını ve bunun ton değerinin bin 500 dolar olduğuna vurgu yapan Zeytinoğlu, "Engelli arkadaşlarımızın ürettiği ve bugün yapacağımız ihracatın değeri 314 bin dolar, ton değeri ise 13 bin 500 dolar. Yani Türkiye ortalamasının 10 misli" dedi.

Konuşmaların ardından, kursu tamamlayarak istihdam edilen 20 engelliye sertifikaları verildi.

Engellilerin ürettiği tekstil ürünleri, daha sonra Hollanda'ya ihraç edilmek üzere bir tıra yüklendi.

Haberler.com

11 Temmuz 2013 Perşembe

Ramazanda Kilo Alımına Dikkat

Ramazan ayında oruç tutan kişilerin beslenme saatleri ve biçimleri tamamen değiştiğinden kilo almak kolay, kilo vermek ise çok zordur. Özellikle gün boyu aç kalan kişiler, şekerleri düştüğü için iftar saatinde yemekleri hızlı ve fazla tüketebilmektedirler.
Gün boyu aç kalındığından biraz daha kontrollü ve dikkatli davranılarak bu bir aylık süreç, kilo almadan geçirilebilir.

İftarda

Vücut, bütün gün susuz kalmış durumdadır; bu nedenle, aç karnına mutlaka 2-3 bardak su içilmelidir. Hemen arkasından 3-4 tane hurma yenilerek düşen şekerin dengelenmesi amaçlanır. Zaten var olan alışkanlıklardan biri de iftarda zeytin tüketmektir ki bu da, kişinin protein ihtiyacını karşılayacaktır. Sonrasında tüketilecek çorba ve salata ise en güzel gıdalardır. Uzun yaz günlerinde kişilerin bedenleri halsiz kalmaktadır. Mideye çok fazla yüklenmek doğru değildir.
İlerleyen saatlerde bol su içerek meyve tüketilmesi önerilir. Ramazanda kilo alımına dikkat etmenin en önemli yollarından biri de hareketsiz kalmamaktır.

Sahurda

Protein ve vitamin bakımından zengin gıdaların alınması önerilir. Domates, peynir, zeytin ve yumurtanın yanı sıra badem, fındık gibi kuruyemişlere de sahurda mutlaka yer verilmelidir.
Sahurda börek ve poğaça yenilmesi önerilmez ve bilinmelidir ki çabuk acıktırır.

Bol su tüketimi çok önemlidir. Taze meyve suyu, komposto, ayran ve özellikle maden suyu içilmesi önerilir.
Pilav ve makarna alışkanlığından vazgeçemeyenler, ramazanda kilo alımına dikkat etmeli, sebze ve salata tüketimine önem vermelidirler.
Ayrıca asitli içeceklerden de kaçınılmalıdır. Hamur ve şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmelidir.

Vazgeçilmez ramazan pidesi ise, beyaz unla yapıldığı için kalorisi yüksektir ve dikkatli olmak gerekir; çünkü tükettikçe iştah açar.
Yemekleri küçük porsiyonlar ve küçük lokmalar halinde tüketerek mideyi yormamaya dikkat etmek gereklidir. Aksi halde bu bir aylık sabırsızlığın karşılığı, fazla kilolar olarak ister istemez dönüş yapacaktır! Öyleyse sloganımız her zaman için sağlıklı beslen, kolay kilo ver, olmalıdır!

Engelliler çalıştayı

Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı İlahiyat Fakülteleri, Engelli Dernekleri ve Sivil Toplum Kuruluşu'nun da katıldığı engelliler çalıştayı düzenlendi



Dünya Bülteni /Haber Merkezi
Engellilerin günlük hayatlarında daha rahat etmeleri için yapılması gereken çalışmalar konusunda çalıştay düzenlendi. Çalıştay, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlendi.
Çalıştay sonrası konuşan AK Parti Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş "Biz inanıyoruz ki Allah'a gelene engel yoktur. Olan engeller var ise ortadan kaldırılmalıdır" dedi.
Çalıştay'a Engelliler Koordinasyon Merkezi'nden sorumlu milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı İlahiyat Fakülteleri, Engelli Dernekleri ve Sivil Toplum Kuruluşu temsilcileri katıldı.
Çalıştay'ın 1 gün sürdüğünü ve olumlu sonuçlar vereceğini belirten Yurttaş "Çalıştay'ın konusu 'Engelliler ve Din' idi. Engelli vatandaşlarımızın dini alanda yaşadıkları sıkıntılarını, taleplerini, ihtiyaçlarını dinleme imkanı bulduk. Yapılması gereken kanuni veya yönetmelik değişiklikleri ya da uygulamada yaşanan sorunlar varsa onları giderme adına ne yapılması gerekiyorsa bununla ilgili bir rapor hazırladık. Bu raporumuzu da Genel merkezimizde Sosyal İşler Başkanlığına takdim edeceğiz" ifadesinde bulundu.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Türk doktorlardan bir ilk

İstanbul'daki özel bir hastanede 8 yaşındaki çocuğun akciğerindeki kist robot kullanılarak alındı.

Özel bir hastanenin göğüs cerrahisi bölümünde görevli Prof. Dr. Alper Toker, yaptığı açıklamada, annesi Selda Karakılıç tarafından omuriliğindeki eğrilik nedeniyle hastaneye götürülen 8 yaşındaki Çiçek'in akciğerinde kist tespit edildiğini söyledi.

Yaptıkları tetkikler sonrası 3 santimetre olan kistin alınmasına karar verdiklerini ifade eden Toker,iyi huylu kisti robotik cerrahi ile almayı uygun gördüklerini vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Daha sonra ameliyat başarılı şekilde yapıldı. Bu yaştaki çocuğun akciğer ameliyatında robotik cerrahi ilk kez kullanıldı. Robot bu ameliyatta dünyada bu yaş grubunda çok yeni. Dünyadaki ilk hasta 8 yaşındaki Çiçek. Robot olmasaydı açık ameliyat yapmak zorunda kalacaktık. Açık ameliyatta göğüs kafesini açıyoruz.''

Robot kullanmadan da kapalı akciğer ameliyatı yapılabildiğini fakat küçük çocuklarda kapalı ameliyatın riskinin fazla olması nedeniyle tercih edilmediğini dile getiren Toker, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çünkü çocuklarda kapalı yöntem çok kolay olmuyor. Akciğerlerini söndürmek gerekiyor bu ameliyatı yapmak için.Robotik cerrahinin avantajı bu kadar küçük çocuklarda kapalı yöntemle yapmak çok zor ve risk çok yüksek. Yemek borusunun delinmesi nefes borusuna zarar verilmesi kanamaya kadar giden komplikasyonlar çıkabilir.Çocuklarda akciğer ameliyatı yapacağımız zaman robot ile açık cerrahi arasında kalıyoruz . Kapalı cerrahinin uygulayıcılarından biri olmamıza rağmen böyle bir ameliyatı kapalı bir cerrahi ile yapmayı düşünmedik, robotla yapmayı düşündük, robotun teknik kapasitesinin yüksekliğinden dolayı."

Alper Toker, robotla yapılan başarılı bir ameliyatın ardından küçük çocuğun bir günde ayağa kalktığını ifade etti.

60 ila 80 yaş arasındaki kişilerde erken evreli akciğer tümörlerini robotik cerrahi ile aldıklarını da belirten Toker, robotla yapılan operasyonun ardından hastaların normal yaşantılarına devam ettiğini kaydetti.

ROBOTLA OPERASYONUN AVANTAJLARI


Hastalığın erken evre olmasından dolayı hastaların herhangi bir ek tedavi de almadığını dile getiren Toker, şöyle konuştu:

"Robotun üstünlüğü ağrıyı azaltması yoğun bakım gerekiyorsa süreyi kısaltması iş hayatına daha çabuk dönmeyi sağlamak daha az ağrı kesici kullanmasını sağlamak gösterilmiş üstünlükleri var. Biz de bunu yaşıyoruz.Robot bize kapalı cerrahi ile kıyaslayacak olursak daha yüksek bir hareket kabiliyeti sağlıyor. Açık cerrahi ile eşit hareket kabiliyeti daha az bir ağrı ile daha az bir travma ile kavuşabiliyorsun. Bunun yanında görme açıları çok farklı. Yakınlığı büyütmesi gibi teknik üstünlükleri var. Titremeyi ortadan kaldırması cerrahın el titremesini ortadan kaldırmak gibi pozitif avantajları ile robotun ileride daha çok yer tutacağını düşünüyorum."

"BUNLAR ÜLKEMİZ ADINA ÇOK ÖNEMLİ GELİŞMELER"


Avrupa'da robotla akciğer kanseri ameliyatlarının bir tek İtalya ve Türkiye'de yapılabildiğine dikkati çeken Toker, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu ameliyatöyle yaygın yapılan bir ameliyat değil. İngiltere'de Almanya'da robotla akciğer kanseri ameliyatı yapılmıyor henüz. Bunlar ülkemiz adına çok önemli gelişmeler.Bugün Belçika'da Hollanda da ,Avrupa'nın en gelişmiş sayılan merkezlerinde bile robotla akciğer kanseri ameliyatı bizim düzeyimize gelemedi. Başlamak üzereler ve bizden yardım istiyorlar."

AKCİĞER KANSERİ AMELİYATLARINDA SADECE TÜRKİYE VE İTALYA'DA YAPILIYOR

Prof.Alper Toker, Avrupa'darobotla akciğer kanseri ameliyatlarının bir tek İtalya ve Türkiye'de yapılabildiğini vurguladı. Bu ameliyat ların yaygın olmadığını dile getiren Toker, halen İngiltere ve Almanya'da robotla akciğer kanseri ameliyatının yapılmadığını bildirdi.

Bunun ülkemiz adına çok önemli bir gelişme olduğuna dikkati çeken Toker, "Bugün Belçika'da Hollanda'da ,Avrupa'nın en gelişmiş sayılan merkezlerinde bile robotla akciğer kanseri ameliyatı bizim düzeyimize gelemedi. Başlamak üzereler ve bunun için de bizden yardım istiyorlar" diye konuştu.

Modern tıbbın en büyük hatası !!!

Hastalıkların zayıf bağışıklıktan kaynaklandığını ve ilaçlarla sadece belirtilerin ortadan kalktığını söyleyen Fitoterapist Dr. Ümit Aktaş, “Bağışıklık sisteminin önemini kavrayamayan modern tıp, ilaç bombardımanı ile sadece şikayetleri dindiriyor ama hastalıkların kökünü kurutamıyor” dedi.

Bazı modern tıp uygulamalarına yönelik eleştirileri ile tanınan Fitoterapist Dr. Ümit Aktaş, günümüz tıbbının hastalıklara yaklaşımının sadece belirtileri ortadan kaldırmak yönünde olduğu ve hastalıkları tedavi etmediği görüşünde. Hastalıkların kökeninde zayıf bağışıklık olduğunu belirten Dr. Aktaş'a göre, bağışıklık sisteminin önemini kavrayamayan modern tıp uygulamaları ile sadece şikayetler gideriliyor ama hastalıklar tamamen tedavi edilemiyor. "Ortodoks tıp büyük bir hata içinde, hastalıklara yaklaşımın bir an önce değişmesi gerek" diyen Dr. Aktaş'ın anlattıkları:

"Günümüz ortodoks tıbbı, 'hastalık ne yapıyorsa ben onu tedavi ederim' diyor. Hastalık ağrı yapıyorsa ağrıyı, alerji yapıyorsa alerjiyi, ateş yapıyorsa ateşi, tansiyonu yükseltiyorsa tansiyonu tedavi ediyor. Yani palyatif dediğimiz, belirtilere yönelik tedavi yapıyor. Hastalık şekeri yükseltiyorsa şekeri düşürüyor ama diyabeti tedavi etmiyor. Hasta 24 saat ilacını almayı unutursa şeker yine fırlıyor. Tansiyonu tedavi etmiyor sadece düşürüyor. Aynı şekilde hasta ilacını almazsa tansiyon yine yükseliyor."

"ORTODOKS TIP, 'BEN YAPTIM OLDU' DİYOR"

NTVMSNBC'den Tülay Karabağ'ın haberine göre; modern tıbbı bu sözlerle eleştiren Dr. Aktaş'ın 'Peki belirtilere yönelik tedavi kimin işine yarıyor?' sorusuna yorumu: "Bu çok önemli bir soru. Örneğin belirtilere yönelik tedavi şekeri düşürüyor ama diyabeti tedavi etmiyor. Bunun kime ne faydası var. Doktor mutsuz. Hastasına, 'ömrün boyunca bu ilaçları kullanacaksın' diyen hangi doktor, aynı ilaçları aynı hastaya yazıp da tedavi edememekten mutlu olabilir, mümkün mü bu? Bundan mutlu olan tek sektör, ilaç sektörüdür. Çünkü ömrü boyunca hastaya ilaç yazılıyor, o da bu ilaçları o hastaya satıyor. Ömrü boyunca bir hastaya şeker ilaçları yazmak yerine bilimsel çalışmalar diyabeti tam tedavi edecek yönde yapılsa bu iş bitecek ama yapılmıyor. Yine ortodoks tıp diyor ki; tansiyon hastalarının % 95'i esansiyeldir yani nedenini bilmiyoruz. Ama sonra da bunun için ilaç üretiyor. Birincisi; nedenini bilmediğin bir hastalık için nasıl ilaç üretiyorsun, ikincisi; bilim felsefesine göre, bir bilimsel çalışma neden-sonuç ilişkisine dayandırılır, nedenini bilmiyorsan nasıl sonuca varıyorsun? Ama 'burada bir problem var' dediğinizde, ortodoks tıp, 'ben yaptım oldu, itiraz edemezsin' diyor, yani bilimsel sorgulamayı bile kabul etmiyor."

DR. AKTAŞ: KEMOTERAPİ DUVARDAKİ SİNEĞE ATILAN TOP GİBİ

Modern tıbbın bağışıklık sisteminin önemini kavrayamadığını söyleyen ve "Sadece belirtilere yönelik tedavi yaparken bağışıklık sistemi baskılanıyor, bu en büyük hatalardan biridir. Yani insanlar hastalıklardan tam olarak kurtulmuyor ve ilaçlara bağımlı bir hayat yaşıyor" diyen Aktaş'ın, argümanlarından biri de kanser ve tedavisinde izlenen yol: "Kemoterapi toksik bir tedavi, kanser hücrelerini de sağlam hücreleri de öldürüyor. Ondan sonra doktor size, 'başarı sağladık, tümör küçüldü' diyor. Ama tümör küçülürken hastanın genel sağlığı ne oldu, vücudu ne hale geldi, bunu kimse göz önünde bulundurmuyor. Yani bu şuna benziyor; kemoterapi bir top, duvarda da bir sinek var, siz o sineğin üzerine topla ateş ediyorsunuz. Evet, sineği öldürüyorsunuz ama duvarı da yıkıp harap ediyorsunuz. Sonra ne oluyor, vücut bu kadar hasar görmüşken, geriye kalan kanser hücreleri bir süre sonra bağışıklık sisteminin bu zayıflığından faydalanıp eski kanserden daha kötü şekilde ortaya çıkıyor."

"KANSER DEĞİL, GEREKSİZ KEMOTERAPİ ÖLDÜRÜYOR"

Kanser teşhisi konan herkesin kanser hastası olmadığını, bu nedenle hemen kemoterapiye başlamanın yanlış olduğunu ileri süren Dr. Aktaş, 'İlaçsız Yaşam' adlı kitabında ise, "Kanserde zaman çok önemlidir bu nedenle kanıtlanmamış tedavilerle vakit geçirmeyin" diyor. 'Bu bir çelişki değil mi?' diye sorduğumuzda ise Aktaş, "Çünkü kemoterapi bağışıklık sistemini zayıflatır ve o anda hasta değilken, bağışıklık sistemi zayıfladığı için kanser hastası olabilirsiniz. Öte yandan kişiye kanser tanısı konulmuşsa tedavisiz bırakmamak, bağışıklık sistemini güçlendirmek gerekir. Takip edeceğiz, neler olduğunu göreceğiz, hastayı yalnız bırakmayacağız ve bağışıklık sistemini hemen desteklemeye çalışacağız. Bu destek; ozon, bitkisel veya kök hücre gibi tedavilerle olur. Yani bunun birçok alternatifi var. Problem; hiç alternatifi yokmuş gibi hemen kemoterapiye sarılmaktır. Cerrahinin yeri de kanser türüne göre değişir. Kanser ilerleme gösterirse o zaman diğer tedaviler devreye girer ama her hasta tek başına değerlendirilmelidir" tespitinde bulunuyor.

PROF. DEMİR: HER KANSERE KEMOTERAPİ UYGULAMIYORUZ

Kemoterapinin belirli kriterlere göre yapıldığını belirten Onkolog Prof. Dr. Gökhan Demir ise Dr. Ümit Aktaş ile aynı düşüncede değil. Bağışıklık sisteminin kanseri yenmesi için beklemenin hastayı ölüme terk etmek olduğunu söyleyen Prof. Demir'in görüşleri: "Her hasta kemoterapi görecek diye bir kural yok. Hastanın durumu, tümörün özellikleri göz önüne alınarak ve hangi hastada gerekliyse ona kemoterapi uyguluyoruz. Ama vücutta metastatik tömörü olan bir hastaya 'kemoterapi yapmayalım, bekleyelim' demek o hastayı ölüme terk etmektir. Çünkü o hastada bağışıklık sistemi zaten etkin olamadığı için tümör çıkıyor. Radyolojik olarak görülebilen bir tümörün varlığı, kişinin bağışıklık sisteminin tümöre karşı etkisiz olduğunun göstergesidir. Bu noktadan sonra hala bağışıklık sistemi etkili olacak diye beklemek mantık hatasıdır. Çünkü biz biliyoruz ki bir tümör 200 mikronluk büyüklüğe geldiği zaman damarlanmasını tamamlıyor ve varlığını sürdürebiliyor. O devredeyken hiçbir görüntüleme yöntemiyle onu tespit etme şansımız yok. Bağışıklık sistemi bu dönemdeki tümöre saldırabilir, başarılı olursa tümör büyümez. Birçok insanda da böyle oluyordur ancak büyümüş bir tümörde beklemek yanlıştır."

PROF. TURHAL: HASTAYI BAĞIŞIKLIĞIN İNSAFINA BIRAKAMAYIZ

Dr. Aktaş'ın sadece belirtilere yönelik tedavi eleştirisine karşılık, genel kural olarak tedavi edilmeyen yüksek tansiyon hastalarında felç, kalp krizi ve böbrek yetmezliği gibi sorunların daha erken ortaya çıktığını söyleyen Onkolog Prof. Dr. Serdar Turhal ise "Bizim kemoterapi kararı almamıza temel olan çalışmalarda hastaların bir kısmına destek tedavisi veriliyor bir kısmına ise kemoterapi ve tedavinin faydası öyle ispatlanıyor. Kemoteapi verilmeyip bağışıklık sisteminin 'insafına terkedilen' hastalarda sağ kalım daha az oluyor. Ayrıca tedavimizin faydalı olup olmadığını radyolojik tetkiklerle de doğruluyoruz, yalnızca belirtiler üzerinden gitmiyoruz. Vücut direncindeki aksamalar ise geçici sorunlar ve iki kemoterapi arasındaki dönemde normale geliyor" diye konuştu.

GÜÇLÜ BAĞIŞIKLIĞIN YOLU BAĞIRSAKLARDAN GEÇİYOR !!!


Aktaş'a göre, ilaçlara bağımlı yaşamın önüne geçmenin tek yolu bağışıklık sistemini güçlendirmek. Bunun için de birçok tedavi seçeneği olduğunu söyleyen Aktaş, güçlü bağışıklığın püf noktası olarak bağırsakları işaret ediyor, sadece sindirim işine yaramadığını söylediği bağırsakların vücut direnci için ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor: "Bağırsaklar vücudun ikinci beynidir, kendine ait bir sinir sistemi vardır.

Güçlü bir bağışıklık sistemi için en önemli şey bağırsakları desteklemek ve güçlendirmektir. Yararlı bakteriler olan probiyotikler 70 yıldır ölüyor, çünkü 70 yıl önce antibiyotik yoktu. Antibiyotikler zararlı mikropları öldürürken faydalı mikropları da yok ediyor. Ayrıca hazır süt, yoğurt ve işlenmiş gıdalar da probiyotikleri kaybediyor. Bunları kaybetmek, alerjilere, egzamalara, kansere, enfeksiyonlara, yüksek tansiyona, diyabete neden oluyor. Yanı sıra sedef, kolit, haşimato, romatoid artrit gibi çok sayıda otoimmün hastalığa yol açıyor."

PROBİYOTİK FABRİKASI: APANDİS


Güçlü bağışıklığın olmazsa olmazı probiyotiklerin apandisten çoğaldığı bilgisini veren Aktaş, yararlı bakterileri artırmak ve savunma sistemine katmak için yapılması gerekenleri ise şöyle aktarıyor: "Doğal ve mevsiminde besleneceğiz, işlenmiş gıdalardan uzak duracağız. Mevsim dışında sebze meyve tüketmeyeceğiz. Yoğurt çok önemli, ev yoğurdu yapacağız. Bir de probiyotik toz veya kapsüllerle yoğurt yaparsanız çok daha iyi olur. Kutu, pastörize sütlerden, hazır yoğurtlardan uzak durmalıyız. Bana, 'Sokak sütünü mü savunuyorsunuz, enfeksiyonlar ne olacak' diyorlar. Sokak sütünü 15-20 dakika taşım taşım kaynattıktan sonra hiçbir enfeksiyona yakalanmazsınız. Bir de her şeyin mikropsuz olmasını isteyen aşırı hijyen kavramı var. Vücudumuzda mikropların da dengeli olması lazım, bu nedenle hijyen takıntısından uzak durmalıyız. Ekşi maya ekmeği yiyeceğiz, tahılları kabuklarıyla yiyeceğiz çünkü bunlar da probiyotiktir."

HAYATA 1-0 ÖNDE BAŞLAYANLAR


Aktaş'ın beslenmeye ilişkin önerileri böyle. Ancak bir de hayata 1-0 önde başlama avantajı var. Onun şartı da normal doğum: "Çünkü bebek annenin doğum kanalından geçerken ilk probiyotikleri alıyor. Anne karnında bebek sterildir ancak doğum kanalından geçerken probiyotikleri alan bebek hayata 1-0 önde başlıyor. Ama sezaryenle doğan bebek bu avantajı yakalayamıyor. Anne sütü de prebiyotiktir ve çok önemlidir."

DIŞARIDAN PROBİYOTİK ALINMALI MI?


Probiyotik takviyesinin doktor kontrolünde yapılması gerektiğini belirten Aktaş, "Normal insanlar için saydıklarımız yeterlidir ancak herhangi bir hastalığı olanlar doktorlarına danışarak probiyotik takviyesi alabilir. Örneğin alerjisi olan çocuklarda, tansiyon ve şeker hastalarında, romatizmal hastalıklarda, kanser hastalarında, bağışıklık sistemiyle sorunu olup sık hastalananlarda probiyotik takviyesi şarttır" önerisinde bulunuyor.

UZMAN DA YETERSİZ, BİLGİ DE


Dünyada ve Türkiye'de immünoloji uzman sayısının yetersiz olduğuna da dikkat çeken Dr. Ümit Aktaş, "İmmünoloji ile ilgili bilgiler güncellenmiyor, doktorlar fakülteden güncel bilgileri alamadan, standart, kalıplaşmış ve 25 yıl önceki öğretilerle mezun oluyor. Günümüz ortodoks tıbbının yaklaşımı da bunun üstüne binince doktorlar bağışıklık sistemi ile ilgili net görüşlere sahip olamıyor" diyor.

100 ünlünün yüzü engellileri güldürecek

100 ünlünün yüzü engellileri güldürecek



 



HABERLER Gündem
Zeynep Yazıcı, asıl işi inşaat mühendisliği olan bir ressam.
Ama onu asıl ilgi çekici yapan engelliler için çizdiği 100 ünlü insanın portresi. Siyaset, iş dünyası, spor ve sanat camiasından 100 ünlünün portresinden oluşan "100 Ünlü Yüz" çalışması için yoğun bir mesai harcayan Yazıcı, portrelerin satışından elde edilecek geliri Dünya Engelliler Vakfı'na bağışlayacak. 100 ünlü yüz projesinin başlangıcını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın portreleriyle yapan Yazıcı, "Dünya Engelliler Vakfı'nın belirlediği isimlerle çalışmalarımıza yavaş yavaş başlayacağız. Toplamda adından da anlaşıldığı üzere 100 ünlü yağlıboya portresi çalışılacak.Sezen Aksu, Okan Bayülgen, Ercan Saatçi, Kenan Işık ve Ümit Boyner'in portrelerini bitirdim. Ama karar aşamasında zorlanıyoruz, belki portre sayısı 100'ü aşar." diyor. İlk sergisinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 adet yağlıboya portresinden oluştuğunu söyleyen Yazıcı, Başbakan'ın her fotoğraf karesindeki ifadesini bıkmadan çizdim. Aralarından Emine Erdoğan ve annesi ile olan tabloları hediye ettim." diye konuşuyor. Daha çok butik çalışmalar yaptığını anlatan Yazıcı, sayısını hatırlamadığı kadar resim yapmış. Çalışmalarını biriktirmediğini dile getiren Yazıcı, "Bu yüzden sergi açamıyorum, benim sergilerim şu an birçok kişinin duvarlarında. Şimdi Ban Ki-moon'a verilmek üzere onun portresini çalışıyorum." ifadelerini kullanıyor.

9 Temmuz 2013 Salı

O dünyanın ilk kusursuz bebeği

Dünyanın genetik olarak kusursuz ilk bebeği doğdu. Connor Levy adı verilen tüp bebek genetik olarak analiz edildikten sonra anne rahmine eklenmişti.


Bilim adamları, tüp bebek ile dünyaya gelecek çocukların sağlıklı olup olmayacağını neredeyse kesin olarak tespit edecek bir yöntemi başarıyla uyguladı. ABD’de dünyaya gelen tüp bebek, doğum öncesinde genetik yapısı analiz edilen ilk bebek olarak tıp tarihine geçti.

İngiltere’de gerçekleştirilen ve ‘tüp bebek görüntüleme’ adı verilen yöntemle, ilk kez bir tüp bebek (IVF) doğum öncesinde DNA analizinden geçirildi. ABD’nin Philadelphia kentinde 18 Mayıs’ta dünyaya gelen Connor Levy’nin ebeveynleri, doğum öncesinde IVF embriyosunu İngiltere’nin Oxford Üniversitesi’ne gönderdi. Yapılan DNA analiziyle embriyonun genetik bozukluğa sahip olup olmadığı tespit edildi. Yapılan kontrol, ABD’deki tüp bebek kliniğindeki doktorların, embriyoları doğru kromozom sayısıyla eşleştirmesini sağladı. Guardian gazetesinin haberine göre, tüp bebek görüntüleme sayesinde bu yolla dünyaya gelecek çocukların sağlıklı olma şansı ciddi oranda artacak.

HASTALIK RİSKİ AZALACAK

ABD’de yaşanan doğum, yeni nesil DNA dizilimi (NGS) yönteminin genom analizinde hızlı ve başarılı olduğunu gösterirken, tüp bebek kliniklerinde seçilecek embriyolarla sağlıklı doğum elde etme şansının da artacağına işaret etti. Oxford Üniversitesi’nde yapılan analizde, bilim insanları genleri içeren krozomları inceledi. NGS yöntemiyle genom analizinin gelişmesiyle, çocukların genetik olarak kanser, kalp veya Alzheimer gibi hastalıklara yakalanma riski de azalacak.

ÜÇ DENEME


Connor Levy’nin annesi Marybeth Scheidts (36) ve babası David Levy’nin (41), tıp tarihinde ilk olan doğum öncesinde üç kez tüp bebek yoluyla çocuk sahibi olmayı denedikleri ancak sonuç alamadıkları belirtildi. Annelerin yaşı ilerledikçe, embriyoların yanlış kromozom sayısı bulundurma riski artıyor. 20’li yaşlardaki anne adayları için risk 10’da 1 iken, 40 yaşlarındaki anneler için risk oranı yüzde 75’lere kadar çıkıyor.

Erkek bebeklerde hemofiliye dikkat!

Hemofili yalnızca erkek çocuklarında görülen ciddi bir kan hastalığı. Kontrol altına alınmadığında sakatlık ve ölümle sonuçlanabiliyor. Hastalığın en önemli belirtisi uzun süren kanamalar....



Bu yıl 14'üncüsü düzenlenen Uluslararası Hemofili Kongresi, Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da gerçekleştirildi. Dünyanın birçok ülkesinden 7 binin üzerinde doktor ve sağlık personeli, 6 gün boyunca tedavi yöntemlerini, hastaların psikolojik sıkıntılarını, yeni ilaç denemelerini tartıştı. Kongreye, Türkiye'den de 50 uzman doktor katıldı.
Hemofili bir grup kanama bozukluğuna verilen ortak isim. Hemofili hastalarında kanın pıhtılaşması daha zor olduğu için ortaya çıkan kanamalar daha uzun sürüyor. Örneğin burun kanaması, küçük sıyrıklar, diş eti kanaması, sünnet ya da darbeler sonrasında ortaya çıkan kanama daha uzun sürüyor. Doğuştan gelen genetik bir hastalık. Erkek çocuklarda ortaya çıkıyor.
Hastalığın iki riski var: Hastalar kanama nedeniyle hayatını kaybedebilir ya da sakat kalabilir.

Bu belirtilere karşı uyanık olun !!!

Kongrenin katılımcılarından İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Zülfikar, hastalığın çocukluk döneminde ortaya çıkan belirtilerini şöyle sıralıyor: Büyük morluklar, eklem içi ve kas içine kendiliğinden kanamaların ortaya çıkması, eklemde ağrı, şişme, sünnet sonrası uzun süre kanama, sık burun kanaması, diş operasyonlarından sonra anormal kanama.

Yeni doğan bebeklerde göbek kordonunun 1 hafta içinde kolayca kuruyup düşmemesi, bebeklerde doğumun 3. veya 4. günlerinde tarama testi amacıyla kan alınan topuk veya benzeri yerlerdeki kanamanın durmaması. Bebek emeklemeye başladığında vücudunda oluşan morluklar, eklemlerdeki şişme ve diş etlerindeki kanamalar.

İki ciddi risk

Hemofili hastalarında kafa ya da karın içi gibi bölgelerde ortaya çıkan kanamalar hayatı tehdit edici olabilir. Bunun yanında cerrahi girişimler ya da kazalar sonunda kanamanın kontrol altına alınmasında ortaya çıkan sorunlar ciddi problemlere yol açabilir. Aynı eklemde ortaya çıkan tekrarlayıcı kanama atakları kalıcı sakatlığa yol açabilir. Bu nedenle hemofili hastalarında kanamaların önlenmesi ve atakların kontrol altına alınması çok önemli.

Türkiye’de 5 bin kayıtlı hasta


Prof. Dr. Bülent Zülfikar, hemofilinin ömür boyu süren bir hastalık olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu nedenle hastalık tek bir hekimle değil, değişik uzmanlıkta birçok hekimin bir arada çalışmasını gerektiriyor. Şu an 5 bin kayıtlı hastamız var. Dünyada görülme sıklığıyla kıyasladığımızda Türkiye, yüzde 80 civarında hastasını kayıt altına alabilmiş durumda.”